Gündem
  • 10.6.2008 13:30

MHP'DEN VAKİT YAZARINA SERT TEPKİ: "ACİLEN TIBBİ GÖZETİM ALTINA ALINMASI GEREK"

MHP Ankara Milletvekili Deniz Bölükbaşı, TBMM Başkanı Köksal Toptan’ın önerilerini Akşam Gazetesi'nden Deniz Güçer'e “Krizi çözmeye yönelik değil” sözleriyle değerlendirdi. Bahçeli’nin ‘AKP klonlansın’ önerisini anlatan Bölükbaşı, “Bu iyi niyetli bir öneridir. AKP kapatma davasından sonra herkesin kendilerine tuzak kurduğu paranoyasına kapılmıştır” yorumunu yaptı.

Anayasa Mahkemesi üyelerine yönelik "tutuklanmalılar" çıkışına da sert yanıt veren Bölükbaşı bu öneriyi yapanların "acilen tıbbi gözetim altına alınması" gerektiğini söyledi.

Vakit Gazetesi yazarı Hasan Karakaya dün yayınlanan, "Hukuk öldü... Toprağı bol olsun!" başlıklı köşe yazısında "Üniversitelerde türban serbestisine" karşı oy kullanan 9 Anayasa Mahkemesi üyesinin yargılanması gerektiğini savunmuştu.

İşte MHP'li Bölükbaşı'nın açıklamaları...


‘AKP klonlansın’ önerisi bir çözüm olur mu?

Türkiye’de bir kriz ortamı, tüm unsurlarıyla oluşmuştur. Karşımızdaki en önemli tehlike rejimin bunalımıdır. Burada önemli olan demokratik rejimin geleceğini kurtarmak. Bu AKP’nin geleceğinden çok daha önemlidir. Kapatma davasıyla birlikte hükümet Türkiye’yi idare etme kabiliyetini kaybetmiştir. Önce anayasa sonra da bir rejim bunalımı olmaması için Türkiye’nin süratle bir normalleşme sürecine girmesi lazım. Mahkeme önündeki bir parti ve hükümetle bu mümkün görünmüyor.


Klonlama önerisini biraz açabilir misiniz?

AKP’de siyasi yasak istenen 39 kişi var. Diğer 301 kişi sanık değil. Bu durumda onlar ayrı bir siyasi oluşum oluştursunlar ve hükümeti kursunlar. Önerimiz budur. Erdoğan ve 38 arkadaşı mahkeme sürecinin sonunu beklesin. Parti kapatılmazsa 301 kişi tekrar AKP’ye dönebilir. Ama sarsıntılı dönemi en az zararla atlatırız.


AKP’liler bu öneriyi pek sevmedi...

AKP ‘Kapatılırsak yeni parti kurarız’ diyorsa sorun var. Çünkü Anayasa’nın 69’uncu maddesine göre kapatılan bir partinin devamı niteliğinde bir parti kurulamaz. Kapatılan partinin milletvekillerinin yoğun bir şekilde yeni bir partiye katılması, partinin devamı olduğunun karinesidir. Yeni bir davaya muhatap olabilirler. Sayın Bahçeli’nin önerdiği bir düşüncedir. Bunu kabul ederler, etmezler; kendi bilecekleri iş. ‘Başbakan ve 38 kişiyi niye feda edelim?’ diyorlar. O zaman bekleyin. Partiniz kapatılmazsa ne ala. Kapatılırsa bütün teşkilatlarınızı, üyelerinizi milletvekillerini mağdur etmiş olacaksınız. 39 kişiyi feda etmeyeyim derken tümünüz gideceksiniz.


AKP bu önerinin altında bir şey mi arıyor?

AKP kapatma davası sürecinde kendisi her bakımdan haklı ve masum, dışındakiler komplo kuruyor gibi bir paranoyaya girdi. Bu paranoya hali önerinin altında da başka şeyler aramalarına neden olur mu bilemem. Ama iyi niyetli olduğumuz kesin.

Çiçek ve Kuzu basiretsiz mi

AKP milletvekillerinin ‘Başörtüsü düzenlemesi olmasaydı dava açılmazdı. MHP bizi itti’ gibi beyanları var. İktidar yanlısı basının paranoya taşıyan yazıları var. Bendenizin de ismi bu büyük tuzağın mimarı gibi geçmekte. Bana hak etmediğim bir değer ve önem atfediliyor. AKP tuzağa düştü diyenler ne anlama geldiğini hesap edemiyorlar. İnanıyorlarsa iki sonucu var: Birincisi, AKP siyasi basiretten yoksun bir parti demek ki. Eski Adalet Bakanı Cemil Çiçek, Anayasa Profesörü Burhan Kuzu, iki hukukçu grup başkanvekili var Komisyon’da. Ben düz bir hukuk fakültesi mezunuyum. Diğerleri kendi alanlarında önemli insanlar. Bu kadar basiretten uzaklar mı?

İkincisi: Ortada bir samimiyetsizlik var. AKP, başörtüsü sorununu siyasi istismar aracı olarak kullanıyordu. Ne tuzak kuran var ne de tuzağa düşen. MHP’ye karşı benim üzerimden başlatılan basındaki bazı köşe yazarlarının başını çektiği bu çirkin kampanya, başka amaçlara yöneliktir.

Mahkeme türbanı kangren yaptı


MHP’nin Anayasa Mahkemesi’ne tepkisi sert oldu. Mahkeme üyeleri ise, “20 yıl seçim yok deseler sessiz mi kalacağız” diye tartışmış...

Mahkeme maalesef Anayasa’da çizilen yetkilerini aşmıştır. Öyle uç sayılacak örneklerle bunu haklı göstermeye çalışmak ne derece doğrudur? Mahkeme, Türkiye’nin kanayan yarası olan üniversitelerde başörtüsü sorununu kangrene çevirmiştir. Bunları söylemek saygısızlık ya da hakaret değildir.


AKP’nin olası anayasa değişikliği krizi derinleştirir mi?

AKP önce ne düşündüğünü ortaya koymalıdır. 340 milletvekili, referandumlu anayasa değişikliğine yeterlidir. Türkiye’nin hayrına olacağını düşünüyorsa istediğini yapmakta serbest. Ama sonuçlarına katlanır.


MHP destek verir mi?

Anayasa’nın neresini değiştireceklerine bağlı.


TBMM Başkanı Toptan’ın senato önerisine nasıl bakıyorsunuz?

Krize çıkış yolu aranıyorsa Sayın Toptan’ın önerileri bu nitelikte değildir.


AKP kapatılırsa Türkiye’yi ne bekliyor?

Biz partilerin değil bireylerin cezalandırılması önerisini de sunduk. AKP buna da itibar etmedi. AKP kapatılmazsa demokrasi açısından memnuniyet duyarız. Bir açıdan da seviniriz çünkü AKP’yle seçim sandığında hesaplaşacağız. Ama kapatılırsa da dünyanın sonu değildir. TBMM görevinin başındadır ve bir hükümet çıkarır. Hiçbir siyasi parti, genel başkan vazgeçilmez değildir. AKP kapatılırsa dünyanın sonu olmayacaktır.


Bazı köşe yazarları ‘9 mahkeme üyesi yargılansın’ dedi...

Saçmalığın da bir sınırı vardır. O kişilerin acilen tıbbi gözetim altına alınması lazım.

İşte Vakit Gazetesi yazarı Hasan Karakaya'nın "Anayasa Mahkemesi üyelerinin tutuklanmasını" talep ettiği o köşe yazısı...

Hukuk öldü... Toprağı bol olsun!

Bir kadın... "Başı açık" bir kadın... Hem de, "ilkokul mezunu" bir kadın... "çok sinirliyim!.. Acayip derecede öfkeliyim!.. çıldırma noktasındayım!" diyor ve ekliyordu: "Anayasa Mahkemesi'nin başörtüsü aleyhinde aldığı karar, sadece başörtülü hanımları değil, bütün kadınları aşağılayan, horlayan, dışlayan ve hatta yok sayan erkek egemen bir karardır!.. Ben, bir kadın olarak alınan bu karardan incindim!.. Bu kararın; Cahiliye Dönemi Arapları'nın kız çocuklarından utanç duymalarından ve onları diri diri toprağa gömmelerinden hiçbir farkı yoktur!"

TOPLUMSAL öFKE çIĞ GİBİ!

Evet, bunu söyleyen; 50 yaşlarında, ilkokul mezunu ve hem de "başı açık bir kadın"dı!..
Ancak, "öfkeli" olan, "sinir"den tir tir titreyen sadece bu kadın değildi... Vakit'in dünkü manşetinde de ifade ettiğimiz gibi, "toplumsal öfke çığ gibi"ydi ve millet "topyekûn tepki"liydi.
İstanbul, Kocaeli, Sakarya, Konya ve Ankara başta olmak üzere, yurdun birçok şehrinde düzenlenen "protesto gösterileri"nde deniliyordu ki;
"Bizler, hep sokaklarda olacağız ve haykıracağız...
Yargı, Yürütme'ye tahakküm etmiştir.
Yargıçlar oligarşisi ile, yeni bir darbe hamlesi yapılmıştır.
Yargıçlar, adalet terazisini oduncu kantarı gibi kullanamazlar.
Başörtüsü serbestliğine tahammül edemeyen bir zihniyet, ancak Hitler ve Şaron gibilere ilham verebilir.
Kararı alan yargıçları yok sayıyoruz.
Bu karar gayrimeşrudur."
Protesto gösterilerinde taşınan "pankart" ve atılan "slogan"larda ise şu ifadeler dikkat çekiyordu:
"Gitti postallı darbe, geldi cüppeli darbe!"
"Cumhur, yargının oyuncağı mı?"
"Egemenlik, kayıtsız şartsız yargınınmış!"
"Allah'ın emrini kaldırmaya Mahkeme'nin gücü yetmez!"
"Cüppeli darbeye hayır!"
"Yargı despotizmine hayır!"
"İşte hukuk, işte adalet!..
"11 büyüktür 411'den!"
"Başörtüsü onurumuzdur, koruyacağız!"
"Hukuk öldü, toprağı bol olsun!"

"9'U DA YARGILANMALIDIR!"

Bu son slogan, bir "öfke ifadesi" olduğu kadar, aslında bir "durum tesbiti"ydi!..
Gerçekten de "hukuk öldü" Türkiye'de!..
Hem de, bir "cinayet" sonucu öldü!..
"Kanına girildi" hukukun!..
çünkü, "Anayasa'nın 148. maddesi"nde aynen şöyle deniliyor:
"Kanunların şekil bakımından denetlenmesi, son oylamanın, öngörülen çoğunlukla yapılıp yapılmadığı; Anayasa değişikliklerinde ise, teklif ve oylama çoğunluğuna ve ivedilikle görüşülemeyeceği şartına uyulup uyulmadığı hususları ile sınırlıdır."
Görüldüğü gibi;
Anayasa Mahkemesi; "Anayasa değişiklikleri"ni ancak ve ancak "şekil" bakımından denetlemeye yetkilidir!..
Anayasa Mahkemesi Raportörü Doç. Dr. Osman Can'ın da "rapor"unda ifade ettiği gibi;
- Anayasa Mahkemesi, kurucu iktidarı denetleyemez ve kendini Meclis yerine koyamaz!..
- Anayasa Mahkemesi, yorumlu ret kararı veremez!.. Yorumlu ret kararı vermek, bir irade gaspıdır!
- Anayasa Mahkemesi'nin, Anayasa değişikliklerini esastan denetlemesi mümkün değildir.
- Mahkeme, Anayasa değişikliklerini ancak şekil bakımından denetleyebilir!
- Mevcut Anayasa değişikliklerinde yok sayılmak için gerekli hiçbir şart bulunmuyor!
Peki, "Anayasa Mahkemesi" ne yapmıştır?..
"Millî iradenin tecelligâhı" olan Meclis tarafından Anayasa'nın 10. ve 42. maddelerinde yapılan değişiklikleri, hem de "raportörün uyarısı"na rağmen "esas"tan incelemiş, kendini "Meclis'in yerine koymuş" ve hatta "Meclis'in de üstüne çıkarak" adeta bir "kanun koyucu" gibi hareket edip, "Anayasa değişikliklerini yok hükmünde saymış"tır!..
Mahkeme; bu "ilkel" kararıyla, sadece "yetkilerini aşmak"la kalmamış, sadece "hukuku dinamitlemek"le kalmamış, aynı zamanda Türkiye'de bir "ilk"i gerçekleştirerek, "cüppeli darbe" yapmıştır!..
Evet, bu karar bir "cüppeli darbe"dir!..
çünkü, "TBMM'nin görev yapması" engellenmiş ve aldığı karar "yok" sayılmıştır!..
Bu tavır da, Türk Ceza Kanunu'nun 311-1. maddesi uyarınca "müebbet hapislik bir suç"tur!..
TCK 311-1. madde der ki;
"... TBMM'nin görevlerini kısmen veya tamamen yapmasını engellemeye teşebbüs edenler, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla cezalandırılırlar!"
İşte Vakit, Cumartesi günkü manşetinde bu "ihlâl"lere dikkat çekti!..
çünkü Anayasa Mahkemesi'nin 9 üyesi; "Anayasa'nın 148. maddesini ihlâl" ederek, 10. ve 42. maddelerdeki değişiklikleri "şekil" yönünden değil, "esas"tan inceledi!.. Böylece, bir "yetki gaspı"na imza atıp kendisini "Meclis'in üstüne" koydu!..
"Meclis'in görev yapmasını kısmen veya tamamen engellemek" ise, TCK'nın 311-1. maddesine göre "müebbetlik suç"tu!.. İşte biz, Cumartesi günü bu iki maddeden hareketle attık o manşeti!..
Dedik ki;
"9'u da yargılanmalı!"

MECLİS'İN "TUTUKLAMA" YETKİSİ VAR!

Anayasa Mahkemesi'nin 9 üyesi hakkında böyle bir "dâvâ" açılır mı, bu maddelerden bir "yargılama" yapılır mı bilinmez...
Fakat, bilinen bir şey var;
"Keser döner, sap döner,
Bir gün hesap döner!"
Aslında, "beklemeye" de hiç gerek olmadığı kanaatindeyiz... Bazı kalem erbabının da ifade ettiği gibi; bu karar "Meclis'e karşı bir darbe"dir ve bunu bertaraf etmek de "Meclis'in elinde"dir!..
çünkü, bu yapılan "çok ciddi bir suç"tur!..
Kendilerine, "yasaların Anayasa'ya uygunluğunu denetleme görevi" verilenler, çok vahim bir iş yaptılar ve türban konusundaki düzenlemeyi "esastan" inceleyip karara bağlayarak, hem "anayasayı ilga" ettiler, hem de "yasama yetkisini" ortadan kaldırdılar.
Bu çok ciddi bir suçtur. Normal ülkelerde bu suçun karşılığı polis marifetiyle derdest edilmek ve anayasayı ilga suçundan yargılanmaktır."
O halde, "Meclis" ne yapmalıdır?..
Parlamento, "tutuklama" dahil, her türlü yetkiye sahiptir...

YA TUTUKLAMA, YA DA İSTİFA!

Evet, "gücünü milletten alan" ve tamamı, "seçilmişler"den oluşan Meclis, ya "9 üyeyi tutuklatıp yargılatmalı" veya "cüppeliler darbesi"ne boyun eğip; "Meclis'in işlevi kalmadı" diyerek "istifa" etmelidir!..
"Meclis'in kapısına kilit" vurulmalı, "anahtar"ı da; "Yüce 11'ler Meclisi" haline gelen Anayasa Mahkemesi'ne teslim edilmelidir!..
öyle ya; bir ülkede "iki meclis" olmaz!.. Bir yanda hiçbir işlevi kalmayan ve paspas gibi çiğnenen "Türkiye Büyük Millet Meclisi", bir yanda "Meclis'in iradesi"ni yok sayan "Yüce 11'ler Meclisi!"
Eğer bu iki Meclis'ten biri "lâğvedilmez" ise; Türkiye, bunun bedelini ağır öder!..
Kim, ne derse desin;
"Bu, 367 kararından da beter bir sonuçtur.
Artık TBMM'nin bir fonksiyonu kalmamıştır.
Artık egemenlik kayıtsız şartsız yargınındır.
411 milletvekili istifa etmeli ve Türkiye tek parti dönemine dönmelidir.
TBMM'nin artık Anayasa değişikliği yapma hakkı kalmamıştır.
Bu, hukuki değil, siyasi bir karardır.
Yüce Mahkeme tartışılır hale gelmiştir.
Meclis'in yasama yetkisi gasbedilmiştir.
Anayasa ihlâl edilmiştir."

BU, MİLLETE YAPILMIŞ BİR TECAVüZDüR!

Kim, ne derse desin;
Bu, bir "tecavüz"dür!..
Evet, "millete tecavüz!"
Şimdi, soru şu:
"Tecavüzün iğrençliği"ni mi, yoksa bu tecavüzden doğacak "çocuğun cinsiyeti"ni mi tartışacağız?..
Değirmen sele gitmiş iken, şakşağını aramanın âlemi var mıdır?..
Soru ve sorun budur!..
Vakit olarak, bu "soru"ları sormaya ve "sorun"ları ortaya koymaya, inşaallah bundan sonra da devam edeceğiz!..
Selâm, saygı ve gönül dolusu muhabbetlerimizle!..

Güncellenme Tarihi : 15.5.2016 08:46

İLGİLİ HABERLER