Gündem
  • 4.7.2005 14:11

MUMCU: "DAHA ALLAH'LA YÜZ YÜZE GELEMEDİK"

Daha Allah'la yüz yüze gelemedik

Müslümanlar Allah'a inanıyorlar ama güvenemiyorlar. İnancı, yaşama aktaramıyorlar. Dinlerinin hesabını vermekten inançlarıyla yüzleşemiyorlar Erdoğan, başbakanlığından hemen önce, YÖK reformunu erteleyeceğini söyledi bana. 'Bu konuda CHP çok hassas, Baykal'a söz verdim' dedi AKP'nin türban yasağını kaldırmak için içtenlikli çabası yok. Projesi, bu genel seçimi bir 'türban' seçimine, referandumuna dönüştürmek olabilir

NEŞE DÜZEL

NEDEN? Erkan Mumcu
<ı>Türban, Türkiye'nin önemli sorunlarının çözümünün önünde, çözülemeyen bir kilit haline dönüştü. Gerek devletin kurumları, gerekse partiler en kıyasıya dövüşü bu konuda veriyorlar. Cumhurbaşkanı'yla hükümet arasında, Başbakan'la üniversite yönetimi arasında, iktidarla muhalefet arasında bir türban kavgasıdır sürüyor. Ama işin tuhafı kimse meselenin halli için toplumu ikna edecek ciddi bir çözüm önermiyor. Bu konu sanki siyasi bir rant aracı olarak varlığıyla herkesi memnun ediyor. ANAP Genel Başkanı Erkan Mumcu'nun türban meselesini kapsamlı bir üniversite reformu içinde çözme önerisine ne iktidar ne de muhalefet ilgi gösterdi. Halbuki bu öneride bir çözüm ihtimali gözüküyordu. Siyasi partiler bu öneriye destek olmadıkları gibi niye karşı olduklarını açıklamaya bile tenezzül etmediler. Türban sorununun çözümü ihtimali karşısında sanki herkes bir yere saklandı. On yıllık siyasi hayatının beş yılında, ANAP'ta ve AKP'de turizm ve eğitim bakanlıkları yapan, AKP'den istifa ettikten sonra ANAP'ın başına geçen Mumcu'yla hem türban meselesini, hem üniversite sorununu, hem türbanın toplumsal anlamını hem de türbanla siyasetin ilişkisini konuştuk.

Türban sorununun çözümü için hükümete işbirliği teklif ettiniz. Türban sorununun şu aşamada gerçekten çözümlenebileceğine inanıyor musunuz?
Türban sorununun üniversitelerde çözümlenebileceğine inanıyorum.
Türban sorunu üniversiteyle sınırlı bir sorun mu sizce?
Üniversitede bu sorunun çözülmesi, kamuoyunu tatmin eder. Laiklik ilkesinin gerçek anlamıyla işletildiği konusunda, toplumda sağduyuya dayalı bir tatmin yaratır bu. Bakın... Yıllardır süregelen türban tartışması Türk siyasetini kısırlaştırıyor. Çünkü türban tartışmasının özü aslında din ve laiklik tartışmasıdır. Bu tartışma türlü dozlarda Türkiye'de hep yaşanageldi. Bu tartışmayı artık bitirmek gerekiyor. Toplumsal yaşamla anayasal düzen arasında demokratik değerlere dayalı bir mutabakat sağlamak lazım. Yalnız bu noktada kendini değiştirmesi gereken toplum değil, birtakım elitist çevrelerdir. Çünkü elitist çevreler çözüm olarak, 'Başlarını örtmezler, olur biter' diyorlar.
'Bu ülkede otuz yıl önce türban sorunu mu vardı' diye soruyorlar.
Vardı tabii. Türkiye'nin muhafazakâr insanları ve Türk kadını köylerde toplanmışken, orada uzakta bir köy var iken ve o köyde olup bitenlerden kimse haberdar değilken, o insanlar kentlerin sanayi işçisi ve esnafı olmamışken, ülkede tarlanın dışındaki hayata katılmamışken, o insanlar gayet güzeldiler. Siyasi görüşe sahip değilken, haklarını talep etmiyorken, pek de şirindiler. Oyalı yazmaları da çok yakışıyordu kendilerine. Onlar analarımız, bacılarımızdı bizim zaten. Ama ne zamanki onlar kadın ve birey oldular, kadın ve birey oluşları bir tehdit gibi algılandı. Kimse kendini aldatmasın. Türban, Türkiye'de kadının modernleşmesinde uğradığı bir evredir. Türk kadınının geleneksel yaşama biçiminden modern yaşama biçimlerine doğru yaptığı yolculuğunda bir evredir türban.
Türban Türk kadınının modernleşmesinin bir simgesi mi sizce?
Türban Türk kadınının modernleşmesinin simgesidir. Ama modernleşmeyi, kıyafet devriminden ibaret gibi algılayanların bunu anlamasını beklemiyorum. Geleneksel kültürde ana, bacı düzeyinde tutulan, ekonomik, siyasi, kültürel hiçbir hakkından söz edilmeyen kadın, şehirleşmeyle bireyleşme sürecine girdi. Kadının, bu bireyleşme sürecinde geleneklerinden ve inançlarından birdenbire sıyrılması beklenemezdi. Başörtüsü, kadının, iki yaşam arasında durabilmesinin bir aracı, köprüsü oldu. Hem de üniversitedeki öğrenci kızların taktığı biçimiyle başörtüsü yani 'türban', kadının modernleşmesinin bir işareti oldu. Çünkü türban, kadının bir birey, bir 'ben' oluşunun iddiasıydı. Bir tür manifest bir tutumdu.
Neyin manifestosuydu türban?
Türbanın sadece siyasi simge olduğunu söylemek sığ bir yaklaşım. Türban onu takan kişinin bireyleşme süreciyle ilgili bir şey. Bu manifesto sanıldığı gibi laikliğe karşı başkaldırı değildi. Bu manifesto, kadının birey olduğunu iddia ve ilan etmesiydi. Bu, kimilerini tedirgin etti. Oysa bu sürecin olağan sosyolojik bir süreç olarak işlemesine izin verilseydi ve başörtüsü, kadının kendi benliğini ve kimliğini savunmanın simgesi haline dönüşmeseydi, türbana bu kadar rağbet edilmezdi bugün. Hem türban takanların sayısı azalırdı, hem de kişisel ve geleneksel zevkleri yansıtan çok güzel formlara geçilirdi.
Bugüne dek türban sorunu niye çözülemedi, niye yasak kalkamadı, buna engel olan neydi ya da kimdi?
Sorunun özü, demokratik kültürün devletin derinliklerine nüfuz edememiş olmasıdır. Çünkü bizde bürokrasi demokrasiyi çok sevmedi. Halk kendileri gibi seçkin, elit insanları seçerse mesele yoktu ama, ya halk kendisinden olanı seçmeye kalkarsa ne olacaktı? Halkın kendinden birini seçme ihtimalinden korktular. Onun için de sisteme hep sigortalar döşediler. Bugün türban sorunu üniversitelerde çözülebilir. Eğer sorun gerçekten üniversite öğrencilerinin başörtüsüyse, mevzuatımızda türban özgürlüğünü kısıtlayan tek hüküm YÖK yönetmeliğidir.
Türban sorunu sadece yönetmelik değişikliğiyle halledilebilir mi?
Tabii halledilebilir ama bu yönetmelik değişikliğini YÖK yapacak. YÖK de bunu yapmıyor işte. Bakın aslında işin doğrusu bir yükseköğretim reformu yapmaktır. Türban sorunu ancak böyle çözülebilir. Ben de zaten hükümete sadece türban sorununu çözmeyi teklif etmedim. İçinde türban sorununu da bulunduran üniversite sorununun kapsamlı olarak çözümlenmesini teklif ettim. Çünkü AK Parti'nin düşündüğü gibi kılık kıyafetle ilgili bir Anayasa değişikliği ve referandum türban sorununu asla çözemez. Aksine bu yolla Türkiye, bir laiklik ve din tartışmasına itilir. Şu anda hükümetin elinde benim eğitim bakanlığım döneminde hazırladığım bir YÖK reformu taslağı var. YÖK dışında bütün akademik dünyanın mutabakat bildirdiği bir taslak bu. Bu üniversite reformuna ek olarak bir de Anayasa'nın kişi hak ve özgürlükleri bölümüne bir düzenleme getirilirse...
Neyin eklemesi gerekiyor?
Anayasa'ya, 'Kamu hizmeti verenler dini ya da ideolojik simgeleri bulunduramazlar. Yani kamu hizmeti verenler türban takamazlar, kamu hizmeti alanlar ise türban takabilirler' diye net bir ayırım konulursa, Türkiye türban sorunundan ilanihaye kurtulur. Böyle bir ayırım, kamu hizmetinin yürütülmesinde devletin vatandaşları ve inançlar, düşünceler karşısında eşit ve yansız davranma sorumluluğunun da bir gereğidir zaten. Dolayısıyla bireyler de, kamusal erki kullandıkları yerlerde,
alanlarda, kendilerine böyle kısıtların getirilmesini kabul ederler. Nasıl ki hâkimler, subaylar siyaset yapamaz, memurlar siyasi partiye üye olamazsa, hâkimler, polisler, öğretmenler de türban takamamalıdır. Ayrıca din eğitiminin okullarda zorunlu olması da bir baskıdır. Din eğitimi alıp almamayı önce seçimli kılmak lazım, sonra da müfredatı tercihli yapmak lazım. Alevi olana Alevi , Sünni olana Sünni, Hıristiyan olana Hıristiyan, Yahudi olana Yahudi müfredatını öğretmek, devletin vatandaşına yansız ve eşit davranmasının gereğidir.
Peki sizin, Meclis'in dün yapamadığını bugün yapabileceğine inanmanızı sağlayan değişim ne?
Birincisi, 20 yıllık tartışmalarla toplumsal algılama bir olgunluğu erişti. İkincisi, parlamentonun sayısal dengeleri bunu mümkün kılıyor. AK Parti ve Anavatan'ın oyları üçte iki çoğunluğu sağlıyor. Tabii AK Parti kendi oylarıyla da Anayasa değişikliği yapabilir ama onun oylarıyla referandum kaçınılmaz olur. Çünkü Anayasamız belli oya kadar otomatik bir referandum mekanizması düzenlemiş. Oysa Anayasa değişikliği 367 oyla kabul edildiğinde, ki AK Parti ANAP oyları buna yeter, referandum zorunlu olmuyor. Sadece cumhurbaşkanı isterse referanduma gidiliyor. Cumhurbaşkanı'nın referanduma gideceğini sanmıyorum ben.
Siz bakanken, AKP'nin türban konusundaki tavrı neydi?
Ben bu konuda anlamlı bir tutum hiç hatırlamıyorum. 'Bu konuyu vakti gelince halledeceğiz' diye anlaşılabilecek net olmayan tutumlar ortaya konuyordu. Yani hele bir cumhurbaşkanlığı seçimine geçelim de, bu soruna sonra bakarız anlamında bir tutumdu bu.
Kabinede gündeme getirdiniz mi siz hiç türban konusunu?
Türban konusu olarak hiç gündeme getirmedim ama benim getirdiğim Yüksek Öğretim Reformu önerisi zaten üniversitelerde türban sorununu çözüyordu. Bakın bizdeki sorunun adı türban falan değildir. Sorunun adı üniversitedir. Çözümü de, kapsamlı ve gerçek bir üniversite reformu yapmaktır. Üniversiteyi idari ve mali açıdan özerkleştirmek, üniversiteye bilimsel özgürlüğün güvencesini getirmek, YÖK'ün yetkilerini sınırlandırmaktır. Bugün üniversitelerimiz padişahtan aylık, Allah'tan sağlık durumunda. Türkiye'de üniversiteler bilim üretilen yerler değil. Demokratik kurumlar hiç değil. Ne toplumla ne de iş piyasalarıyla ilişkileri var. Öğrenci odaklı kurumlar değil bizim üniversitelerimiz. El verme usulüyle medrese gibi çalışıyorlar. Sürekli birinden diğerine aktarılan pozisyonlar ve kitaplar var. Tabii ki çok üretici, yaratıcı akademisyenler var ama onlar da olağanüstü bedeller ödüyorlar.
Peki sizin türban ve üniversite sorununu çözüm önerinize kabinede niçin katılmadılar? Yoksa türban ve YÖK sorununun böyle kalması hoşlarına mı gidiyor?
Ben bu konuyu getirdim, hükümet rafa kaldırdı. Abdullah Gül başbakanlığı Tayyip Erdoğan'a bıraktığı sırada konu Meclis'e sevk edilme aşamasındaydı. Erdoğan, başbakanlığa gelmesinden birkaç gün önce AK Parti merkezinde yaptığımız görüşmede bana, YÖK reformunu erteleyeceklerini söyledi. 'CHP'liler bu konuda çok hassas, ben Baykal'a söz verdim' dedi. Bildiğim tek gerekçe de bu. Oysa Yüksek Öğretim Reformu, YÖK'le beraber yönetmeliğini de ortadan kaldırıyordu. YÖK yönetmeliğini kaldırdığı için, mevzuatımızda öğrencilerin kıyafetine getirilmiş bir kısıt da kalmıyordu. Dali resimleri gibi Türkiye. Gerçekten çılgın, fantastik, akıldışı yani. Düşünün, bir başörtüsü meselesi yüzünden Türkiye yapmaya mecbur olduğu yükseköğretim reformunu yıllardır yapamıyor.
Peki türban sorununun böyle kalması AKP'nin hoşuna mı gidiyor?
Hoşlarına gittiğini söyleyemem ama bu sorundan, kutuplaşmadan yararlanıyorlar. Türbandan yana mısın, yoksa türbanın karşısında mısın? Dinden mi yanasın, yoksa laiklikten mi yanasın? Böyle vahşi bir ikilemin içinde siyasetin bir kalite yarışına, bir hizmet yarışına dönüşebilmesi mümkün değil. Bu kutuplaşmadan CHP de yararlanıyor. Ama en çok yararlanan AK Parti. Sağ siyaset yıllar yılı bu kamplaşmayı sömürdü. Bu kutuplaşma ezanın Türkçe veya Arapça okunması ikilemiyle başladı ve bugüne dek sürdü. Bu sorun çözülür de, kutuplaşma biterse, toplum uçlara savrulmak yerine merkeze gelir ve vatandaş, siyasetçiden kendi hayatının kalitesini doğrudan ilgilendiren taleplerde bulunur. Daha yüksek seviyede sosyal güvenlik, sağlık, eğitim ister. Şimdi türban sorunu bu taleplerin
önünü kesiyor. Üstelik türbanın, kamu vicdanını yaralayan bir soruna dönüşmesinin nedeni de, toplumun muhafazakârlığı değil. Bu sorunun özünde açık bir hak ihlalinin bulunması, duyarlılığı artırıyor ve halkın siyasi parti tercihinde türban belirleyici oluyor.
AKP önerinize cevap veremedi. Türban yasağını kaldırmak konusunda sizin ve partinizin prim kazanmasını istemedikleri için mi size cevap vermiyorlar, yoksa bir kriz çıkacağından mı çekiniyorlar?
İkisi de olabilir. Ayrıca AK Parti'nin önümüzdeki genel seçimi bir türban referandumuna, türban seçimine dönüştürme projesi de olabilir.
Türban yasağının kalkmasını samimiyetle isteyen kim var politika sahnesinde şu anda?
Samimiyetin ölçüsü herhalde yapıp ettikleri olmalıdır. Bu konuda siyasi risk alacak düzeyde tavır alan yegâne parti Anavatan. AK Parti'nin bu konuda içtenlikli bir çabası yok.
Türban yasağının kalkması özgürlüklerin genişlemesi için adım attığımızı mı gösterecek yoksa siyasette dincilerin adım attığını mı?
Kesinlikle birincisini gösterecek. Artık din değerleri üzerinden sömürülebilecek konu kalmayacak. Toplum daha sağduyulu, daha merkezci tercihlere yönelecek. Türban sadece kızların başını örtmüyor bu ülkede. Türban Türkiye'deki pek çok sorunun üstünü örtüyor. Demokratikleşmeyle ilgili sorunları da örtüyor. Türban sadece muhafazakâr kanatta siyaset yapanların ideolojik örgüsünü tamamlamıyor, türbana karşı çıkanların da kutuplaşabilmelerine meşruiyet zeminini hazırlıyor. Türban tek taraflı konu değil. Yandaşlığı da, karşıtlığı da statükonun devamını sağlıyor. Bu ülkede iki tür türban var.
Nedir onlar?
Bir kızların türbanı. Diğeri politikadaki türban. Politikadaki türban antidemokratik, jakoben tutumları örtüyor. Hırsızlığı, yolsuzluğu, birikimsizliği gizliyor. Üniversitede türbanı çözersek, politikadaki türbanı da kaldırırız. Üstelik, üniversitede türbanın özgürleştirilmesi giyinme biçimi olarak örtünmeyi de azaltacaktır. Baskılar, türbanı rijit yapıyor. Çünkü insanlar kendi kimliğini, benliğini savunuyor. Bu tartışmanın odağından bir çıksalar ve bu konuda bir rahat hissetseler, çözecekler yani. Devam edenler de tabii olacak.
Niye bütün siyasi hayatlarını türban özgürlüğüne dayandıranlar fikir özgürlüğüne aynı ölçüde önem vermiyorlar? Bu tavır, onların özgürlük konusundaki samimiyetlerinden şüphe edilmesini haklı göstermiyor mu?
Gösteriyor. Biz ve öteki üzerine kurgulu bir zihin yapısı varsa, bu çelişkiler doğar. Önemli olan biz ve öteki algılamasını yaratacak baskıları kaldırmak ve devleti tüm vatandaşlar karşısında yansız ve eşitlikçi kılmaktır. Ayrıca kişinin aklıyla ve vicdanıyla özgürleşmesi de birdenbire olmaz. Kişi sadece dışsal baskılar ve otoriteler karşısında değil, bazı sübjektif, din kaynaklı baskılar karşısında da özgürleşebilmelidir. Ama dış baskılar kalkmadığı için, Türkiye'de insanlar henüz kendi düşüncelerini ve inançlarını sorgulayamıyorlar, inançlarıyla yüzleşemiyorlar. Hâlâ insanlar için din, kurallar ve tanımlanmış formlardan ibaret bir şey. Halbuki din ahlaktır, fedakâr ve sevgi dolu olmaktır. Din, doğruluktur, haramdan uzak durmaktır, başkasının olana el uzatmamaktır. Var mı böyle bir Müslümanlık?
Var mı? Yolsuzlukta dünyada en üst sıralardayız biz.
Böyle bir Müslümanlığa fırsat ve izin yok ki. İster cemaatler, ister din otoriteleri, ister devlet olsun, bireyler dinleriyle ilgili birilerine hesap vermekten, daha Allah'la yüz yüze gelemediler. Geçenlerde bir laf okudum. 'Müslümanlar Allah'a inanıyorlar ama bir türlü güvenemiyorlar' diyordu. Yani içselleştiremiyorlar, yaşam pratiklerine aktaramıyorlar. Üzerine düşünmek lazım. Biz, hak ihlalleriyle dolu bir hayat yaşıyoruz. Sonra da dönüp, kendimize muhafazakâr toplum diyoruz. (RADİKAL)

Güncellenme Tarihi : 17.3.2016 12:29

İLGİLİ HABERLER