Gündem
  • 3.4.2003 14:46

SERDAR TURGUT AKP'Yİ NEDEN DESTEKLEDİĞİNİ AÇIKLADI...

Türkiye tüm 1990'lı yılları kendi kendini yiyip bitirerek geçirdi. Koca bir ülke kendisini tüketti o 10 yılda. Bugün Türkiye nüfusunun ezici çoğunluğu haline gelen 'Öteki Türkiye' o yıllarda yaratıldı. Bir tür kapitalizmin İngiltere'de yeşermeye başladığı ilk dönemdeki 'ilkel sermaye birikimine' benziyordu bu. Ne var ki İngiltere'deki ilkel sermaye birikiminin bir mantığı vardı, orada halk fakirleştirilirken bir taraftan da ülkeyi ileride zenginleştirecek, güçlü kılacak bir burjuvazi yaratılıyordu. Bizde ise halkın fakirleştirilmesi sonucunda yaratılan para uçtu gitti. Var olan dürüst burjuvazi bile kurulan sömürü düzeninden zarar gördü o yıllarda, onlar da darbe yedi. * * * Türkiye gibi hassas dengeler üzerinde duran, olağanüstü belalı bir dünya coğrafyasında farklı olmaya çalışan bir ülkede o gidişatın son derece tehlikeli olacağı belliydi. O dönemde üzerime düşeni yaptım, gidişatın tehlikeleri üzerine sayısız yazı yazdım, birçok tartışmaya girdim. O dönemleri hepimiz büyük darbeler yiyerek atlattık. Ve sonra seçim dönemi yaklaştı. Türkiye'de bazı şaklabanlıklar, hilebazlıklar yapılırken, DSP'den ayrılanlarla güya yeni umutlar yaratılmaya çalışılırken, ben seçimde AKP'nin ezici çoğunlukla iktidarı alacağını, 1990'lı yıllarda sorumluluğu olan bütün partilerin silineceğini yazdım. Bunun dışında da AK Parti'ye aktif destek verdim. Net olarak, nedenlerimi açıklayarak yazdım ilan ettim desteğimi. Benim bu tür bir partiye neden destek verdiğimi birçok okuyucum anlamadı, bunu kabul etmedi. Birçok eleştiri mektubu aldım o günlerde. Halbuki nedenim basit bir mantığa dayanıyordu. Türkiye dinci-laik çatışması nedeniyle bir türlü normal dengelerine oturamıyordu. Kendi içimizde yaşanan bu çatışma ülkeyi geri götürüyordu. Türkiye'de sistemin kendi diniyle bir uzlaşma bulması zamanı artık gelmişti. Aynı şekilde dini referans alarak yaşamakta olan siyasetçilerin de sistemle bir şekilde uzlaşması kaçınılmazdı. Bir orta yerde buluşması gerekiyordu iki tarafın da ve bence bunu başarabilecek tek parti de AKP idi. Bu buluşma gerçekleştiği takdirde Türkiye'nin önü açılacaktı, Türkiye tekrar büyük, büyüyen bir güç olabilecekti ve bölgesine, dünyaya tekrar damgasını vurabilecekti bana göre. * * * Benim bir büyük Türkiye hayalim var. Büyüyen, güçlenen, zenginleşen, sınıf ayrımlarını törpüleyen, bölgesinde daha da güçlü olan, dünyada büyükler liginde yer alan, dünyada yönetilen değil yöneten bir ülke düşlüyorum. Bu düşümde de gayet tabii ki yalnız olmadığımı biliyorum. Bence her vatandaşın doğal görevi böyle bir ülkeye ulaşmak için çalışmak, elinden ne geliyorsa yapmak olmalı. Böyle bir ideale nasıl ulaşacağız? Üzerinde çalışmamız gereken soru bu. Gayet tabii ki burada bir pozitif bilim denklemi söz konusu değil. Bu soruya verilebilecek 'doğru' cevapların çok sayıda olması ve hatta bu cevapların bazılarının birbirleriyle çatışması da çok doğal. AKP iktidarı bu soruya bir tür cevap vermeye soyunacaktı. Başarılı mı olacaklar yoksa olamayacaklar mı görecektik. Ancak normal süreç ne yazık ki işlemedi ve devlet tecrübesi hemen hiç olmayan bir parti, yepyeni bir jeopolitik depremin içinde buldu kendisini. * * * Burada bir iddiaya girmek istiyorum. Bugün anti-Amerikan yazılar yazan, anti-Amerikan sloganlar atan, anti-Amerikanizm üzerine yeni bir Türkiye modeli inşa etmeye soyunanların tek bir tanesi bile 'Amerika yandaşı' olarak damgalamaya çalıştıkları bu köşenin yazarı kadar Amerika'yı son dönemde eleştiren, irdeleyen, onun gerçek niyetlerini ortaya dökmeye çalışan yazılar yazmamışlardır. Hodri meydan diyorum bu insanlara, bir kendilerinin ne dediklerini ortaya döksünler bir de benim demiş olduklarıma baksınlar... Ben son derece ağır eleştiriler getirdim Amerika'ya ve evet her şeyin sonunda da Türkiye'nin bu savaşında Amerika'nın yanında aktif olarak yer alması gerektiğini savundum. Hala daha da savunuyorum bunu. Çünkü ben anti olandan yola çıkmıyorum, ben sadece Türkiye'den yana bakarım işe. 40 küsur yıl sonra dünyada yeni bir Küba yaratılabileceğini, bütün dengeleri alt üst edilecek ve belki de onlarca yıl boyunca çalkantılara itilecek Ortadoğu'da Müslüman bir Küba olarak var olabilmemizin mümkün olmadığını düşünüyorum. Tarihin hiçbir döneminde güçlenen, kendi halkını daha refaha ulaştıran ülkelerin hiçbiri başka ülkelerle ilişkilerini sadece hak, hukuk, meşruiyet kavramlarına dayandırarak başarmamışlardır bu işi. Büyük devlet adamları sadece 'doğru bildiğini' değil, bazen de 'gereğini' yapanlar arasından çıkmıştır. Şiir okuyarak, şair duyarlılığıyla devlet yönetilmez. Salya sümük ağlayarak da yönetilemez. Türkiye şu anda doğru olanı, gerekeni yapan değil, yılların birikmiş kini, ezilmişlik duygusu ile hareket eden, birçok duygusal tepkiyi bir potada birleştirip bundan devlet politikası üretmeye çalışan, vatandaşlarında oluşan tepkileri doğru olana yöneltmek yerine o tepkileri sömürerek 'yeni bir model' üretmeye çalışan, yalpalanan bir ülke görünümünde. * * * Büyük bir fırsat kaçırdık. Beni bu üzüyor. Aksi fikirde olanlar, aslında bu şekilde Türkiye'nin büyük bir fırsat yakalamış olduğunu da düşünenler var. Ben bugün memlekete hakim olan kafa yapısının, hissiyatın ülkeyi mahvedeceğine inanıyorum. Türkiye için korkuyorum. İnşallah haksız çıkarım. Serdar Turgut Akşam Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 19:43

İLGİLİ HABERLER