Maliye eski Bakanı Zekeriya Temizel, BDDK Başkanlığı yaptığı dönemde meydana gelen Kasım ve Şubat krizleriyle ilgili olarak dönemin hükümetinin uyguladığı IMF destekli ekonomik politikasını suçladı ve ''programdan vazgeçilmesi halinde bu krizin önlenebileceğini'' iddia etti. Komisyon üyelerine yolsuzluğu önlemenin ilk şartının yeni yasal düzenlemeler getirmek olduğunu söyleyen Zekeriya Temizel, ekonomik suç işleyenlere, ADB'de bir zamanlar at hırsızlarına uygulanan idam cezası benzeri ağır cezalar uygulanmasını önerdi.
TBMM Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu'na bilgi veren Zekeriya Temizel, her soruya cevap verebileceğini, ancak, bunun için de sır kapsamına giren konuların sorumluluğunu Komisyon Başkanı Azmi Ateş'in alması gerektiğini söyledi. Azmi Ateş'in, ''Sizce uygun olanları söyleyin'' diyerek söz verdiği Zekeriya Temizel, özellikle Kasım ve Şubat krizleriyle ilgili kendi partisi DSP'nin içinde yeraldığı 57. Hükümeti suçladı. Ecevit Hükümetinin, IMF onaylı ekonomi politikasından vazgeçmemesi yüzünden krizden çıkılamadığını söyleyen Temizel, program nedeniyle bürokratların elinin, kolunun bağlı olduğunu ileri sürdü.
Zekeriya Temizel, Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu'na şu açıklamalarda bulundu:
KRİZ OLACAĞI 1991'DEN BELLİYDİ
Türkiye'nin Kasım ve Şubat krizlerinin öncesinde 1994 yılı krizi vardır. 1994 krizi de 1991'de Türkiye'nin her türlü sermaye hareketine açılması ve de Türk Hazinesinin doğrudan piyasalardan borçlanmaya başlaması, bu işin temelini oluşturmuştur. Eğer siz bütün devlet yükümlülüklerini borçlanarak karşılamaya kalkarsanız, bir süre sonra bu olay gelir ve bir yerde tıkanır. Türkiye'nin bir kriz yaşayacağı 1991 yılında ilk defa ortaya çıktı. 1994 yılında Türkiye'de mali sistemin inanılmaz biçimde açık pozisyonuna yakalanması o sırada 3 bankayı götürse de ondan sonraki belli mali kurumların ta 1999 ve 2000 yıllarına kadar sürünerek gelmesine neden oldu.
RAPOR OLSAYDI DEMİRBANK'I UYARIRDIK
Bankalar Yeminli Murakıpları raporu olmadan asla bir bankaya el konulmaz. Demirbank'ın operasyonu sırasında her gün rapor alınmıştır. Bankacılıkta çok fazla risk vardır. Kur riskiyle karşı karşıyadır, faiz riskiyle karşı karşıyadır, kredi riskiyle karşı karşıyadır. Karşı karşıyadır da karşı karşıyadır. Bu riskleri doğru dürüst yönetmedikleri zaman o risklerden bir tanesi o bankanın bu ekonomik yaşamdan çekilmesi nedenini doğurur. Bunlar odur. Demirbank, o zaman itibariyle neredeyse bütün varlıklarını Hazine kağıdına bağlamış bir bankadır. Demirbank Merkez Bankası'ndan ve İMKB'den çıktı. Artık bunun burada herhangi bir işi kalmadı yazısı geldikten sonra bankanın Fona alınmasından başka hukuki çözüm yoktur, bulunamaz da zaten.Eğer Demirbank'ın daha önceden bu kadar büyük bir faiz riskine girmiş olduğunu, açık pozisyonunun bu boyutlarda olduğunu somut olarak ortaya koyabilmiş bir rapor olsaydı, kesinlikle bankayı uyarırdık.
4.6 KATRİLYON LİRALIK AÇIĞI İÇİME YEDİREMEDİM
Bana göre, bütün ısrarım odur, özellikle kamu ve fon bankalarının 4,6 katrilyon liralık açığının overnight'tan finanse edilmesini ben asla içime yediremedim. Tüylerim diken diken oluyordu. Her gün şu kadarın sorumlususunuz. Bu kabul edilebilecek bir olay değildi.
ÖNERGEM KABUL EDİLSEYDİ, ÜLKE BU HALE GELMEZDİ
1996 yılında ben bir Meclis Araştırması önergesi vermiştim. Siyasi polemik aracı olmasın diye bizzat grup grup dolaşarak, yalvararak anlattım. Yani burada çok önemli şeyler oluyor, yarın ülkenin başına büyük belalar geliyor diye. Bu önerge reddedildi. Meclis araştırma önergesi olmuş olsaydı, Türkiye asla böyle bir olay yaşamazdı, bana göre. Çünkü raporların hepsi bana geliyordu. BDDK görevim Ağustos'ta başladı, ben 6 ay sonra görevimden ayrıldım.
KORKMAZ YİĞİT'İN SUÇLAMALARI İĞRENÇ
(Korkmaz Yiğit'in, ''Hakkımdaki kara para aklama raporunun son sayfasını kaybetti'' iddiasıyla ilgili olarak)
Bu toplantıları aslında kamuoyuna açık yapıp da o insanlarla kamuoyunun önünde ve yargıda hesaplaşmak hakkını bize tanımanız gerekir. Böyle bir iğrençlik olmaz bir kere. Bütün bir raporu tutup da son sayfasını değiştirerek rapora geçerlilik kazandırılmaz zaten. Yani bir kara para elde edilecek, ondan sonra da o kara parayı aklayacaksınız. Yani bu tür insanların bu ifadelerde bulunması, iğrenççe karşılanacak bir olaydır. Görevde olmadığım, Maliye Bakanı olmadığım bir dönemde onu ben nasıl değiştirdim bilmiyorum.
BİZDEKİ GİBİ TİCARİ SIR OLMAZI
Ticari sır kavramı, kesinlikle birilerinin know how'ları, uğraşarak buldukları, zorla buldukları ve asla başkalarına vermek istemedikleri, o ürünleri yaratmasına neden olan buluşlarla ilgilidir. Tucari sır kavramı budur. Halka açık şirketlerde, bankanın kullandığı kredinin de, batırdığı kredinin de yaptığı zararın da hepsinin halka açık olması gerekir. Sır budur, bunun dışında sır yoktur.
TEKSAS VE TOMMİKS'DEKİ AT HIRSIZINA VERİLEN CEZALAR
Gençliğimizde biz Teksas, Tommiks okurduk. Orada at çalanları hemen asarlardı. Ben gerçekten algılayamazdım olayı, yahu sonuç olarak bir at çaldı, niye bu adamı asıyorlar diye. Neden sonra fark ettim ki, aslında at çalan adam, o Arizona çöllerindeki adamın yaşam hakkını çalıyor. Atı olmayan bir insanın artık o çölde yaşama imkanı yok, kesinlikle ölüyor. O nedenle adamın yaşam hakkını çaldığı için adamı asıyorlar. Ekonomik suçlar da toplumun yaşam hakkını çalıyor. Adamları asın demiyorum veya böyle bir yasa teklifi verilsin de istemiyorum. Asılmalarına gerek yok ama artık o suçu işledikten sonra, o toplumun içerisinde yeniden ikinci bir at çalamayacak bir hale getirmek gerekir en azından.
MEDYA MİTRALYÖZÜ
Bu insanlar ekonomik güçle birlikte Türkiye'de kamuoyu oluşturan araçları da ellerinde tutuyorlar. Bir mikrofonun cazibesi, bir mitralyözün tehdidi var arkada. Medya sahipliğiyle ekonomik faaliyetlerin Türkiye'de beraberce yürütülmesi olgusunu ne yapıp edip bu Parlamentonun bitirmesi gerekiyor. Bu bitmediği sürece, medya bağımsız, sadece gazetecilik, televizyonculuk yapacak hale gelmediği sürece bu olaylar ve omuz üstündeki mitralyözler kolay kolay bu insanların üzerindeki baskıyı hafifletmeyecek.
(D.B. TERCÜMAN)
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 20:13