Gündem
  • 27.3.2006 12:52

TÜRKİYE'DE EN GÜÇLÜ İDEOLOJİ ÖZALCILIK


İnsanların ekonomisini değiştirmeyi, refahını artırmayı vaat etmeyen ama 'Çeteyi, yolsuzluğu önleyeceğim' diyen bir partinin seçimde oy alma şansı yok Aile, toplumun karakutusu. Şiddet ve ensestin olduğu kutuyu açamıyoruz. Aile araştırılırsa, erkek egemenliğinin bozulmasından korkuyor insanlar Tanzimat için, 'Ötekine haklar verdik. Onlar hakları kullanıp bizi arkadan vurdu. Kimseye hak vermeyeceksin' denir. İşte bu Tanzimat sendorumudur

 

 

Neden? Hakan Yılmaz
<ı>Bir toplumu tanımak çok zordur. Hele bir imparatorluğun yıkımını yaşamış, çok yeni kavramlarla karşılaşmış, kimliği konusunda ciddi sorulara henüz cevap bulamamış Türkiye gibi bir toplumun yapısını anlamak daha da zodur. Onu tanımaya çalışırken, o kadar çok çelişkiyle karşılaşırız ki, bu çelişkilerden hangisinin toplumun temel kimliğini oluşturduğunu anlamakta güçlük çekeriz. Türkiye'nin dünyayla bütünleşirken kendisi için çok yeni olan düşüncelerle çok kısa sürede karşılaşması, hızlı şehirleşmenin toplumun yaşamına büyük çalkantılar getirmesi, değişimin çok güçlü olması, toplumun tanınmasını herkes için daha da zor bir sorun haline getiriyor. Bir de her kesim, kendine göre bir toplum tanımlayınca, kendi toplumumuz bize bir sır gibi görünmeye başlıyor. Türk toplumunun değerleri üzerine yapılan son bir araştırma, bize, toplumun içindeki çelişkilerin sandığımızdan da fazla olduğunu gösterdi. 'Muhafazakârlık' araştırmasını yapan Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi siyaset bilimci Doç. Hakan Yılmaz'la yaptığımız konuşmada, Türkiye toplumunun yapısını ve eğilimlerini tanımaya çalıştık. Türk muhafazakârlığı üzerine iki yıldır çalışan Doç. Yılmaz yönetimindeki bu araştırma için 15 ilde 1650 kişiyle görüşüldü.

Sizin yaptığınızaraştırma sonucunda çok muhafazakâr bir toplum yapısına sahip olduğumuz çıktı ortaya. Araştırmanızın sonucunu siz nasıl yorumladınız?
Böyle yorumlamadım. Çünkü biz bu toplumun hangi alanlarda muhafazakâr olduğunu, hangi alanlarda muhafazakâr olmadığını araştırdık. Mesela araştırmaya başladığımızda, Türkiye'de muhafazakârlığın 'devletçilik' olarak karşımıza çıkacağını düşünüyorduk.
Ama toplumdaki muhafazakârlık 'aile' olarak ortaya çıktı. 'Türkiye şu anda globalleşmenin ve AB'yle bütünleşmenin kıskacında. Ulus-devlet kendini tehdit altında hissediyor. Ulusalcılık, Kızıl Elma koalisyonu, yeni milliyetçilik gibi hareketlerle ulus-devleti savunanların yarattığı temalar üzerinden biz bu araştırmada bir şeyler buluruz' diyorduk oysa biz. Ama sonuç hiç öyle çıkmadı. Bu hareketlerin halk katındaki bilinirliğinin çok az olduğu anlaşıldı.
Türk toplumu 'devletçi' çıkmadı mı yani?
Devlete karşı 'nötr' bir toplumuz biz. Türk toplumu, siyaset alanı ve devlet söz konusu olduğunda ne kuvvetli bir muhafaza etme isteği, ne de kuvvetli bir değiştirme isteği ileri sürüyor. Bizim toplumumuzdaki muhafazakârlık, aile hayatı, kadın-erkek ilişkileri, cinsellik söz konusu olduğunda ortaya çıkıyor. Mesela 'AB'nin en büyük zararı nedir?' diye soruyorsunuz, 'Aile hayatının bozulması' cevabı çıkıyor. Ben Fransa'da ve Almanya'da da 'Türkiye'nin AB üyeliğine niye karşı çıkıyorlar' diye araştırmalar yapıyorum. Onlar da, 'Dine atfedilen cinsellik, bizim Türklerle aramızdaki en büyük kültürel engel' diyorlar. Yani başörtüsü kendi başına bir sorun değil ama başörtüsüyle birlikte gelen bir kadın-erkek asimetrisi var ki, bu asimetri, Batı'nın kültürüne çok ters düşüyor. Özellikle de Batılı kadınları çok tehdit ediyor. Fransız kadınları, 'Böyle boyun eğen kadın kültürü AB'ye girerse bu durum bir süre sonra gelir, bizi vurur' diye düşünüyorlar.
Yaptığınız 'muhafazakârlık' araştırmasında, kendi değerleriyle neredeyse tümüyle ters düşen bir toplum görüyoruz. En basitinden başlayalım. Açık saçıklıktan hoşlanmadıklarını söylüyorlar. Ama magazin programları bu ülkede reyting rekorları kırıyor. Kim seyrediyor halkımızın hoşlanmadığı bu programları?
Açık saçık görüntülerden rahatsız olmuyorum diyen yüzde 40'lık bir kesim var. Onlar seyrediyor olabilir. Ya da söylemle eylem arasında bir fark bulunabilir. Yani rahatsız oluyorum der ve seyredebilir. Kamuoyuna seçenekli sorular sorduğunuzda öğrendiğiniz şey, bir fikriyatın, bir söylemin halk arasında nasıl dağıldığıdır. Eylemi bulmak istiyorsanız etnografik çalışmalar yapmanız, araştırmacı olarak onların arasında bir süre yaşamanız gerekir.
Peki... Küpe takan erkeklerden de hoşlanmıyor halkımız ama özellikle büyük şehirlerimizdeki gençlerin çoğu küpe takıyor. Halk, kendi gençlerinden mi rahatsız?
Evet. Kendi gençlerinden rahatsız. Daha doğrusu kendi gençlerinin ahlakının bozulması ihtimalinden rahatsız. 'AB'nin bize zararı nerede olur' diye sorduğunuzda, cevap 'Gençlerimizin ahlakının bozulması' oluyor.
Aile ve devlet toplumun çok değer verdiği kurumlar. Ama insanlar devletin içinde çeteler çıkmasına çok tepki göstermiyorlar. Kafalarında nasıl bir devlet kavramı var?
Bu araştırmada, bir kurum olarak devlet, aileye kıyasla çok daha az önemli çıktı. Neyi korumak istersiniz diye sorulduğunda, en tepede aile çıktı. Sonra din, devlet ve millet geldi. Şaşırtıcı ama Türkiye'de aileyi en çok korumak isteyen grup, 'solcular' ve CHP'ye oy verenler oldu. Oysa sağda ve dindar olanların bu konuda önde geleceği düşünülürdü. Çünkü aile geleneksel bir kurumdur. Ailenin sol için böyle önemli olmasının bir nedeni şu olabilir. Sol, 12 Eylül'de, devlet tarafından bir av gibi avlanmaya çalışıldığında, ona kucak açan tek kurum ailesi oldu. Bugün solda ciddi bir aile kültürü var.
İnsanların kafalarında nasıl bir devlet kavramı var peki?
Bu sorunuzu, vatandaşlık konusuyla cevaplayayım. Çünkü kişi kendini nasıl bir vatandaş olarak görüyorsa, devleti de biraz öyle görür. Biz araştırmada hakları sıraladık ve 'Bu haklardan hangileri hiçbir zaman dokunulmaması gereken haklardır? Ve hangileri devlet gerekli görürse tamamen kaldırılabilir?' diye sorduk. Bu sorular, sizin devletle aranızdaki ilişkiyi gösterir. Türkiye'de insanlar, kendilerine ait olduğunu hissettikleri haklar konusunda hassaslar. Mesela seçimlerde oy kullanmak, aday olmak, mülkiyet hürriyeti, dini inanç ve ibadetinde serbest olmak gibi... Ama haklar, kendisinin değil de başkalarının kullandığı haklarsa insanlar o hakları 'ötekinin hakkı' diye görmeye başlıyor ve bu hakların kısıtlanabileceğini düşünüyor. Mesela gazetelerin serbestçe yayın yapma hakkını, gazetenin hakkı olarak görüyor.
Kendi haber alma, bilgilenme hakkını savunmuyor mu?
Öyle düşünmüyor. 'Ben gazeteci değilim, sansürden etkilenmem' diyor. Mesela anadili Türkçe olmayanların dillerini serbestçe kullanması, çoğu insan için başkasının hakkı olarak düşünülüyor. Hiç kimseye işkence yapılmaması hakkıyla ilgili olaraka yüzde 23, 'Bazen işkence yapılabilir' diyor. Eşcinsellik konusuna gelince... Farklı cinsel tercihlerin serbestçe ifade edilmesi hakkını sadece yüzde 37 mutlak hak olarak görüyor. Yüzde 58 bu hakkın gerektiğinde tümüyle kısıtlanabileceğini düşünüyor. Çünkü bu haklar, onun, kendisine ait olmadığını düşündüğü haklar. Bu da gösteriyor ki, biz henüz Batılı anlamda ötekinin hakkını savunan, bir başkasının da benim kadar kutsal ve dokunulmaz hakları olduğunu düşünen bir hak anlayışına henüz tam kavuşmamışız. Eğer yüzde 20 ve üzerindeki bir grup, 'Devlet gelip benim öteki olarak gördüğüm insanın gösteri yürüyüşünü bastırabilir, ona işkence yapabilir' diyorsa, bu devlet hukuk dışına çıkabilir diyor demektir.
Devletin suç işlemesinin mubah olduğunu mu düşünüyorlar?
Evet, bazı durumlarda bunun mubah olduğunu düşünüyoruz. Zaten Türkiye'de modernleşme sürecinin en tıkandığı nokta birey hakkı kavramının siyasi kültürümüzde tam oturmamış olmasıdır. Bunun nedeni de bence 'Tanzimat sendromu'dur. Çünkü Tanzimat'la ilgili bize hep ne söyleniyor? Tanzimat döneminde biz ötekine, Hıristiyan'a, bizden olmayana haklar verdik, onlar bu haklarını kullanıp ne yaptılar? Bizi arkamızdan vurdular. Dolayısıyla buradan çıkarılan ders şu oluyor. Kimseye hiçbir hak vermeyeceksin. Çünkü hak istismar edilen bir şeydir. Böylece hak kavramına karşı bir alerji yaratılıyor insanlarda. Bu tutum hayatın her alanına yayılıyor. Çocuğuna hak verme istismar eder... İşçiye hak verme istismar eder... Öğrenciye hak verme istismar eder... Hak, insanların hakkı olarak değil de, yukarıdan verilen bir imtiyaz olarak görülüyor. Monarşik bir içeriği oluyor bu hakkın. Bizim gelip tıkandığımız yer budur. Bu Tanzimat sendromudur. Bunu aşmak zorundayız. Ancak bunu aşarsak AB'ye gireceğiz. Çünkü Avrupalılaşmak, öteki olarak görülen insanların da dokunulmaz haklarının olabileceğinin toplumsal kültürde yer etmesidir.
Peki... Araştırmanıza göre, toplumumuzda aile çok önemli ama boşanma davaları her gün artıyor. Fuhuş önüne geçilemez boyutlarda. Aileye bu kadar önem veren toplumda bunlar nasıl oluyor?
Bunun iki cevabı olabilir. Kutsal ailenin çatırdadığını gördüğümüz için, aileyi savunmak ihtiyacını hissediyor olabiliriz. Ya da aile içinde yaşanan problemleri bildiğimiz halde bunları söylemiyor ve onun yerine bir aile ideali dile getiriyor olabiliriz. Türkiye'de aile konusunda çok az şey biliyoruz.
Ailenin içine girmemişiz, araştırma yapmamışız, karakutuları açmamışız.
Karakutularda neler var?
Çocuğa, kadına şiddet var. Fuhuş var, ensest var. Eğer aile araştırmaları yaygınlaşırsa çok farklı şeyler göreceğiz. Kadın erkek ilişkileri, erkek egemenliği, erkek dayağı, aile içi ilişkiler, ensest gibi konular, Türkiye'nin de, dünyanın da bir karakutusudur. Bu alan biraz açıldığında insanlar paniğe kapılıyor.
Aileyi araştırıldığında, neyin bozulacağından korkuluyor?
Bakın... Her iktidar, kendisi için o iktidara sahip olmanın çok doğal bir şey olduğunu düşününce rahat eder. İktidarı zor kullanarak sağladığını düşünmek, o iktidarı tatsızlaştırır. Max Weber'in dediği gibi, sahip olduğum iktidar bana, benim doğuştan en tabii hakkımmış gibi görünmeli ki, ben o iktidarın tadını çıkarabileyim. İşte insanlar da, aile yapısı araştırıldığında, aile içindeki iktidar ilişkilerinin, yani kadın-erkek ilişkilerinin doğal dokusunun bozulmasından korkuyorlar. Erkek egemenliğini korumaya çalışıyorlar. Sınıf ilişkilerinde de bu böyledir.
Nasıldır?
Diğerinden daha üstün yaratılışlı olduğum için daha zenginim diye düşünmem beni rahatlatır. Benim babam seninkinden daha vahşiydi, seninkini soydu, parasını çaldı, o yüzden ben senden daha üstünüm diye düşünsem, o iktidar belirsizleşir, çünkü bir gün sen de benim paramı çalabilirsin. İktidarın güzelleşmesi, tatlılaşması için doğal, ilahi bir görünüm arz etmesi gerekir. İşte bu bir ilüzyondur ve biz bu ilüzyonun bozulmasından korkuyoruz.
Toplum aileye çok önem veriyor ama töre cinayetleri de çok fazla. Aile kavramını, ailenin bireylerinden daha mı çok seviyoruz?
Aile kavramını daha çok seviyoruz, idealize ediyoruz. Bir de, bütün sorunlara rağmen insanların sığınabileceği yegâne kurum aile oluyor. Türkiye'de başka kurum yok. Bir araştırmada, 'Nereye aitsiniz' diye sorduk. Yüzde 75 'Aileme ve yakın akrabalarım aidim' dedi.
Peki bu kadar muhafazakâr olan bir toplumda ahlaki değerlerin de çok sağlam olması gerekiyor. Ama yolsuzluk haberlerinden de geçilmiyor. Bu kadar çok yolsuzluk ve ahlaksızlıkla muhafazakâr yapı nasıl bağdaşıyor?
Türkiye'de muhafazakârlık iki alanda yoğunlaşıyor. Bir, özel alan olan ailede. İki, Batı'ya karşıtlıkta. İnsanlar bu iki konuda muhafazakâr bu ülkede. Yolsuzluk, çeteleşme konuları büyük çoğunlukların henüz ilgi alanında değil. Bu, çok korkutucu tabii. Zaten bu tür olaylar da o yüzden yaşanıyor.
Araştırmada, insanlara öncelikle neyi değiştirelim diye soruyorsunuz, cevap 'Ekonomi' oluyor. Cevap, yolsuzluk, çeteleşme olmuyor. İnsanların kişisel ekonomilerini değiştirmeyi, onların refahını artırmayı vaat etmeyen, ama yolsuzlukları, çeteleri, rüşveti önleyeceğini söyleyen bir siyasi partinin seçimlerde oy alma şansı pek yok.
Toplumda muhafazakârlığı aslında kırsal kesim mi savunuyor?
Bizim araştırmamızda kırsal kesimde yaşayanlar en muhafazakâr grup çıkmadı. Türkiye'de muhafazakârlık artık bir kır fenomeni değil. Çünkü Türkiye bir kır ülkesi değil. Türkiye, kentleşmiş bir ülke. Muhafazakârlık, muhafaza etmek istediği değerin tehdit altında olduğunu düşünen insanda ortaya çıkar. Avrupa şüpheciliğinin en fazla yayıldığı insanlar köylüler değil. Tersine, Türkiye'de bir insan ne kadar okursa, o kadar Avrupa şüphecisi oluyor.
Halkımız, nikâhsız beraberlikten, eşcinsellikten, küpeli erkekten yani bireysel özgürlüklerden hoşlanmıyor araştırmaya göre. Ama bu özgürlüklerin güvence altına alındığı Avrupa'yla da bütünleşmek istiyor. Batılı, özgür bir hayat anlayışıyla Türkiye bağdaşabilir mi?
Toplumun tümünden değişim beklemek zor. Bizim burada değişim beklememiz gereken devlettir, yargıdır. Bunlar değişirse, toplum buradan aldığı sinyale göre değişir. AB süreci devletin geçirdiği ciddi bir değişim sürecidir. İdam böyle kalkmadı mı? Toplumun sadece yüzde 37'si idamın kalkmasını istiyordu. Avrupalılaşmanın anahtarı devletin birey haklarına öncülük etmesidir. Toplumumuzda Batı şüpheciliği, Sevr sendromu çok kuvvetli, Yüzde 50'nin üzeri Batı gelip bizi parçalayacak, bölecek diye Batı'dan korkuyor ama ideal Türk insanı kimdir diye sorulduğunda da 'Yerlilik ve Batılılığı yaşantısında birleşmiş olan insandır' diyor. Türk geleneklerine göre yaşasın demiyor. İkisini birleştirsin diyor.
Sizin araştırmanızda çıkan sonuçların aslında AKP tabanının değerlerini yansıttığını söylesek, bu çok yanlış bir yorum mu olur?
Yanlış olur. Çünkü AKP'nin, Türkiye'nin ortalamasını yansıttığını söylemiş oluruz. Biz bu araştırmayla Türkiye'de yaygın bir şey olarak Özalizmi gördük. Türkiye'de halka sirayet etmiş en etkin ideolojik yönelim Özalcılık. Bizim araştırmamızda bulduğumuz şey de o. En çok beğenilen siyasi lider de, diğerlerinden çok açık farkla Özal çıktı. Sonra Menderes çıktı.
Bizde rüşvetin de çok yaygın olduğunu biliyoruz. Aileye ve devlete böyle önem veren insanların ülkesinde rüşvet nasıl bu kadar yaygın?
Yaygın çünkü insanlar aile alanıyla rüşvet aldığı alanı birbirinden gayet güzel ayırıyor. Rüşveti hakkı olarak görüyor, haram görmüyor. Para aileye girdiğinde bir tür aklanıyor. Ahlak denince, cinsel ahlaka, kadının namusuna önem veriliyor. İşini düzgün yapmak, çalmamak, rüşvet almamak, çeteci olmamak, siyasal ahlak gibi meseleler henüz bizim toplumun ahlak nosyonunun içinde çok küçük bir yer tutuyor. (neşedüzel-radikal)

Güncellenme Tarihi : 25.3.2016 09:43

İLGİLİ HABERLER