Medya
  • 29.1.2005 02:01

BİR MEDYA ANALİZİ: "SUÇLULAR, CEZALARINI HÜRRİYET PLAZA'DA ÇEKECEKLER!.."

Nedim Hazar'ın Zaman'daki yazısı:

KORKUYORUM

Bende mi bir korku paranoyası başladı, yoksa herkes mi yağmur suyundan içti emin değilim! Günlerdir gazete sayfalarında yapılan atışmaları, köşecilerin sütunlarında taşan çatışma kıvılcımlarını gördükçe -evet ben de itiraf ediyorum- ürküyorum, ürperiyorum, korkuyorum… ‘Senin patronun şöyle, benimkisi beni aradı, böyleyken böyle dedi’ muhtevalı tartışmalardan bahsediyorum. Türkiye’de medyanın nasıl bir ‘konum’a yerleştiğinin apaçık göstergesi olan bu tartışmalar belli ki kimseyi rahatsız etmiyor.

Kim bilir; belki de geçmişten kaynaklanan bu kavga kültürü durumu normalleştirmiş gibi gösteriyor? Ancak ben izledikçe korkuyorum... Hatta ödüm kopuyor! Bir medya patronunun -patronlarının- ülke hakkında bu kadar söz sahibi, ev sahibi, mal sahibi gibi davranmasına, ekonomiye, toplumsal hayata, sosyal hayata bu kadar ‘eril’ katkıda bulunması rahatsız ediyor beni.

Köşeleri okudukça gözlerim fal taşı gibi açılıyor. Milyar dolarlar, hortumlar, iç etmeler, ‘seninki benden kara’lar, ‘madem öyle işte böyle’ler havada uçuşuyor. Öyle bir büyük ki, medyaya yakışmayan, olmaması gereken hantallığa, bağımlılığa neden olacak kadar hem de! Nihayetinde bir gazete sahibinde olması gereken ekonomik ve sosyal gücün, baş edilemeyecek büyüklüğe ulaşması, tedirginliğimi zirveye taşıdı. Kendimi fil savaşı içindeki çimenlere benzettim. ‘Bunlar bizi ezerler usta, acımadan ezerler!’

Aradan daha gün geçmemişti ki, başka bir gelişme beni yerimden zıplattı. Etrafıma baktım yine kimseden tepki yok! Bir katil, eli kanlı bir cani teslim olmak için emniyeti, jandarmayı değil de, bir gazeteciyi seçiyor ya da seçtiriliyordu. Bundan ne emniyet rahatsızdı, ne medya ne de halk! Üstelik 9 sütuna manşet başlığı da bilmem kaç puntoyla yerleştiriyorlardı: ‘Savaş Ay’a teslim oldu!’

Bu, nasıl bir çarpık sistem ki, katiller gazeteciye teslim oluyor, gazete bunu ‘kardeşim manyak mısınız, gidin emniyete’ demek yerine manşette yer ayırıp Leyla-Mecnun öyküsü basıyordu? Nasıl? Sizi ürkütmüyor mu? Haberi okuyunca yıllar önce yazılmış bir başka haber geldi aklıma. Hatırlarsınız Öcalan İtalya’ya sığındığında bir gazeteci uçağa binerken resim çektirmiş ve altına ‘Öcalan’ı getirmeye gidiyorum’ diye yazmıştı. O gazeteci şimdi patronunun verdiği mücadelede aracılık ediyor. Suçlu kabullerini Savaş Ay yapıyor.

Ve bu tablo beni korkutuyor. Dün, bugün suçlu teslim alan zihniyet, yarın yargılar da! Ertesi gün şöyle bir haber görmeyeceğimiz ne malum: “Suçlular, cezalarını Hürriyet Plaza’da çekecekler!’

Kendi yazarını arayıp, rakip gazetenin yazarı aracılığıyla patronuna, ‘Söyle bakalım o 2 milyar doları ne yapmış?’ sorusunu soran, bu paranın peşine düşen medya patronu kendi açısından haklı görünebilir. Tuhaflık da burada başlıyor işte. Bunu düzeltmek için kendisi birtakım adımlar atıyorsa bu ülkede ‘Yasama’da da, ‘Yürütme’de de, ‘Yargı’da da bir sorun var demektir. Hani o beylik ifadenin gereği ‘4. Kuvvet’ olması gereken medyanın tartışmasız birinci kuvvet olduğunun göstergesi. Sistem basit: İşlemeyen, paslanan çark kenara itiliyor, en hızlı işleyen ve en güçlü çark onun yerine geçiyor. Suçluların emniyet yerine medyaya teslim olduğu bir ülkede dengesizlik olmadığını kim iddia edebilir? Böyle dengesiz bir ülkenin medyası elbette CHP’ye başkan da atamak isteyecektir, Başbakan’ı yönlendirmek de, ekonominin tüm yataklarını elinde tutmak da... Nitekim olmadı mı, bir başka muhteşem yazarımız kendi evinde koalisyon görüşmesi yaptırdığını ballandıra ballandıra anlatmamış mıydı?

Bu garabet sizi korkutmuyor mu? Ne diyordu lastik reklamında; ‘kontrol edilmeyen güç, güç değildir!’ Anlıyoruz ki Türk medyasında suyun başını tutanların bulundukları konum artık kontrol edilemez bir güce sahip olduklarını gösteriyor. Medya artık tek uğraşları değil, finans, iletişim, ulaşım, sağlık, enerji ve daha bir dolu sektörde tek başlarına oyuncu olmuş durumdalar. Kuralları kendileri koyuyorlar, ölçüler, etik değerler kendi inisiyatiflerinde. Suçluları teslim alıyorlar, yolsuzlukları, hortumları kendileri aktör olarak sahneye inip düzeltiyorlar, düzenliyorlar. Cem Uzan’ın konuşma bantlarını okudukça anlıyoruz bazı şeyleri.

Bütün bunlara ilave olarak tuhaf bir merhamet ölçüsü bile geliştirdim. Mesela; adamının anlattığına bakılırsa Aydın Doğan inanılmaz merhametli bir insandır, diye de düşünüyorum. Rakip grubun elemanının anlattıklarından da Dinç Bey’in müşfikliği su götürmez bir gerçek.

Ama ben korkuyorum...

Güncellenme Tarihi : 17.3.2016 10:58

İLGİLİ HABERLER