Gündem
  • 29.9.2002 13:41

DERVİŞ'İN KAFASI KARIŞMIŞ...

KAYNAK : Haber Vitrini NURİYE AKMAN-ZAMAN ‘Siyasete kısa vadeli girdim, uzun dönemde üniversiteye döneceğim’ Bu sohbette, iki taraf da kendini huzurlu hissetmedi. “Soran”, zamanın kısa oluşunun tehdidi altındaydı. Daha çok sorabilmek için her soru istasyonunda zihninin trenini bekletemedi, hemen bir sonraki istasyona geçmeliydi. “Sorulan” da gergindi. Kendisine, cevaplamak istemediği sorular yöneltilmişti. O, sadece ekonomide dansetmek istiyordu. Soruları kısa kısa ve isteksizce cevapladı. Bazılarını reddetti. Özetle, “Sorana” flu bir resim verdi. Sanki siyasete girmek istemiyordu da birileri arkasından itmişti... Birikimlerinizi nasıl değerlendiriyorsunuz? Kısa vadeli. Kimseye tabii şuraya yatır, buraya yatır şeklinde değil de, ben şu anki durumum açısından, çok uzun vadeli bir şeye giremiyorum. Bu soru çok ters. Bir ekonomistin ekonomik davranışını öğrenmek ilginç olur diye düşünmüştüm. Neden ters buldunuz? Yani hisse senedine yatırmıyorum şu anda. İlla da insanlara hisse senedine yatırmayın anlamında konuşmak istemiyorum. Dünya Bankası’ndan aldığınız emeklilik ikramiyesini Türkiye’ye getirdiniz mi? Bir kısmını. 400 bin dolar mıydı? Yok, o kadar yok. 280 civarında. Getirdiğinizi politikada mı kullanacaksınız? Yok, hayır, anneme de bakıyorum ben. Dünya Bankası’nda çok parlak bir kariyeri teperek Türkiye’ye gelmediğiniz, başkan yardımcılığından öteye gidebileceğiniz bir makam olmadığı için döndüğünüz doğru mu? Başkan yardımcılığının ötesinde ancak başkan olabilirdim, başkan da ancak Amerikalı oluyor. Ben oradaki işimden memnundum, devam edecektim. Sonra işte emekli oldum. Yani kendinizi orada artık sıkışmış gibi hissetmediniz mi? Hiç alakası yok. Çünkü Bülent Bey hiç beklemediğim bir anda bir pazar sabahı aradı. Yani onun isteği ile geldim. Benim bu yönde bir hareketim olmadı. Çocuklarınız Amerikan vatandaşı. Siz olmadınız. Günün birinde politikaya atılma hayaliniz her zaman vardı. Amerikan vatandaşı olmanın size engel teşkil edeceğini mi düşündünüz? Yok, onu düşünmedim. Çifte vatandaşlık geçerli bir şey. Biz de özellikle dışarıda çalışan Türkler için bunu istiyorduk. Bunu negatif bir şey olarak algılamıyorum. Ama gereğini hissetmedim. İsmail Cem olsun, Hüsamettin Özkan olsun, Sayın Ecevit olsun sizi ihanetle suçladılar. Hayatınızda başka ihanetle suçlandığınız bir durum oldu mu? Valla gazetelerde okuyorum; ama ne Hüsamettin Bey’den, ne İsmail Bey’den öyle direkt bir suçlama bana gelmedi. Öyle algılamak istiyorsunuz belki. Ecevit “Biz onu ekonomist zannediyorduk; ama o bayağı iyi bir siyasetçiymiş. Önce DSP’yi böldü, sonra gitti YTP’yi parçaladı.” dedi en son Zonguldak’ta biliyorsunuz. İhanetle ne alakası var bunun? İnsan anlaşamayınca, siyasette, şirkette, her yerde istifa edebilir. Filmin başında, sevgiyle Ecevit’in omuzuna elinizi koymuştunuz. Ama filmin sonunda, “O bizi böldü” diyor. Benim ona sevgim hâlâ devam ediyor. Keşke hep birlikte bu işi götürseydik diye hâlâ düşünüyorum. Yani siyaset ayrı, insanların kişisel ilişkilerinde hissettikleri şeyler ayrı. Tabii benim büyüğümdür. İşte siyaseti o yüzden sevmiyorum ya. İnsanları ister istemez karşı karşıya getiriyor. Gazeteciler de özellikle buna yardım ediyor. Sayın Ecevit, siz Amerika’dayken 12 gün boyunca sizi arıyor, bulamıyor. Adeta kayboluyorsunuz, hatta büyükelçilikten de soruluyor. Hazine’den arasaydı beş dakika sonra bulurdu. Hazine’deki arkadaşlarım cep telefonumu, ne zaman nerede olduğumu bilirler. Başbakan nasıl ulaşamadı bilmiyorum. Kadınlar; anneniz, eşleriniz ne öğrettiler hayatla ilgili size? Biraz felsefe yapalım. Kadınların erkeklerle birlikte çalıştığı, birlikte üretken olduğu ortamlar bence verimli, daha düzgün ortamlardır. Daha dürüst yaşamaya götürür insanları. Atatürk’ün de buna ne kadar önem verdiğini görüyoruz. Kadınlar tam, eşit vatandaş olarak her alanda faaliyet göstermeli. Sorumun yanıtı bu değil. Ben kişiliğinize kadınların ne kattıklarını merak ediyorum. Mesela annenizin, üzerinizdeki etkisi ne oldu? O zaman çok şey oluyor yani bu sorular. Bakın ben bu tür şeyi hiçbir gazeteye vermedim. Ben ekonomi konuşacağız sandım. Ekonomi konuşacağım insanın kim olduğunu bilmeliyim önce. Ama siz gayri ciddi buluyorsanız bunu, kayda geçirelim. Yani her anne önemlidir insanın hayatında. Benim hayatımda hâlâ önemli, çok yaşlı ve hasta olmasına rağmen. Herkesi seven bir insandı. Babam da öyleydi. Sevgi ortamında büyüdüm diyebilirim. Anneniz Gerti Hanım’ın, Von Papen’in sekreteri olarak Türkiye’de bulunduğu, Von Papen’e yapılacak bir suikastın, o dönem Milli Emniyet’e yardım eden babanız tarafından haber verildikten sonra tanıştıkları doğru mu? Tamamen uydurma. İsviçre Elçiliği’ndeki bir akşam yemeğinde, İstanbul’da tanışmışlar. Annem Türkiye’de Deutshe Bank’ta çalıyordu, Von Papen’le değil. İşte Yozgat’ta uzun bir süre geçirildi. Ve Almanlar o zaman dönüp dönmeme seçimi ile karşı karşıya kaldılar. Annem dönmek istemedi Almanya’ya. Harp sırasında Türkiye’de kalmayı tercih etti. Harp bitip de, İstanbul’a dönünce, o gece babamla tanıştılar. Anneniz Protestan’dı. Babanızla sizin din seçiminiz için nasıl bir yol izlediler? Din, hiç tartışma konusu olmadı bizim evde. Yani Türkiye’de yaşadığımız için gayet normal olarak kız kardeşimle ben Müslüman olduğumuzu küçüklüğümüzden beri biliyorduk. Sizin dinle ilişkiniz nedir? Dini kişisel bir şey olarak algılıyorum ve Atatürk’ün laiklik anlayışını tamamen benimsiyorum. İç dünyamda ne olduğunu kimseyle paylaşmak mecburiyetinde değilim. Siyasetçiler halkla yakınlaşmanın bir yöntemi olarak, cuma namazlarına gider Türkiye’de. Sizi cuma kılarken görecek miyiz? Hayır, görmeyeceksiniz. Üniversitede başörtüsü takmanın kişisel bir özgürlük olduğunu her zaman söylediniz ama “Türban olayının tamamen kişisel özgürlük, inanç özgürlüğü şeklinde değil, toplumsal baskı aracı olarak kullanıldığı kanaatindeyim.” cümleniz açıklık istiyor. Baskıyı yapan üniversiteye giremeyenler mi, yoksa onları üniversiteye almayanlar mı? O cümle yanlış. Yani eğer baskı aracı olarak kullanılırsa, o zaman üniversite yönetiminin buna dikkat etmesi gerekir. Şu an sizin gördüğünüz nedir? Baskı aracı yapan kim? Bilmiyorum. Üniversitede olup biteni oradaki arkadaşlarımdan dinliyorum. Bunun tamamen kişisel tercih olduğunu söyleyenler var, başörtüsünü kullanmak istemeyenlere de hafif bir baskı algıladıklarını anlatanlar var. Politikaya girince, ne kadar da ekonomist olsanız, bu problemler önünüze çözüm için gelecek. Bu kızlar için bir projeniz var mı? CHP’nin bu konuda yaklaşımı neyse ben de buna katılacağım. Biliyorsunuz, her konuya bakmak zor. Daha çok ekonomik konularda çalışıyoruz. Anadolu solu, yani Türk solunun gelenekleri ile çağdaş sosyal demokrasinin evrensel değerlerini birleştirmek istiyoruz. Anadolu solu bir kavram sadece. Ama başka dengeleri var Türkiye’nin. Türban konusunda askerleri ikna etmek için nasıl bir düşünceniz var? Askerlerin ne ilgisi var? Türkiye’de işte askerler böyle istiyor, istemiyor diye çok doğru olmayan yorumlar dinledim. Silahlı Kuvvetler mensupları her zaman Türkiye’nin daha çağdaş bir ülke olması için çırpınmışlardır. Yasal çerçeve içinde bunları düzenlemek lazım. Bir yasa beğenilmiyorsa, demokratik biçimde değiştirmek lazım. Daha net olamaz mısınız? Değiştirilmesi gereken yasalar arasında mı türban yasağı? Ben kişisel özgürlüklere tamamen taraftarım, ama bazı simgelerin de toplumsal baskı aracı olarak kullanılmasını doğru bulmuyorum. Herkesin inanç dünyasına son derece saygılı olmak lazım. Ama devlet ayrı, din ayrı olmalı. Uygulamada hakikaten devlet ayrı, din ayrı mı? Yoksa devlet dinin özel bir yorumunun kabulünü mü arzu ediyor? Din benim için kişisel bir ibadet özgürlüğüdür. Tanrı ile insan arasındaki ilişkidir. Devletin buna mümkün olduğu kadar karışmaması gerekir. Aynı zamanda herkesin özgürlüğünü özenle koruması gerekir. Yani devlet, toplumsal baskı oluşturan insanlara karşı da bireyi korumak zorundadır. Neden şu anki durumla ilgili net bir tespit yapmak istemiyorsunuz? Belki biraz erken benim için. Belki belli bir süre sonra, Türkiye’de daha çok yaşadıktan sonra. Diyanet İşleri’nin devlet sisteminin dışına çıkarılması gerektiğini düşünüyor musunuz? Bu tartışılabilir. Eksisi de var, artısı da var. Netlik kazanmadı yine. Benim aklımda net değil ki. Bence bu konuda çok katı olmamak lazım. Keşke bunları kristalize edip de girseydiniz politikaya. Ekonomi konusunda veya Avrupa Birliği konusunda çok somut sorduğunuz zaman benim kafam berrak; ama her konuda her şeyi berraklaştırmadım henüz. Ama efendim siz politikaya girdiniz. Türkiye’nin belli başlı konularından biri din–devlet ilişkisi. Burada artık berraklaşmış olmak gerekir. Şöyle diyeyim. Uzun dönemde bence laikliğin gereği, dinin sivil topluma devredilmesidir. Bir geçiş süreci gerektirebilir, bu anında olmayabilir. Satranç biliyor musunuz? Biliyorum; ama çok ustası değilim. Oğullarım beni sürekli yener. Kaç hamle ötesini hesap edebiliyorsunuz? Üç– dört hamleyi önceden hesap etmeye çalışıyoruz. Onun ötesine pek geçemiyorum. Siyaset de biliyorsunuz çok büyük bir satrançtır. Orada üç–dört hamlenizi hesap edebilecek misiniz? Ee, siyasetçi değilim. Gerçekten çok yeni bir şey benim için. Ben tamamen, ekonomide başladığımız işi bitirmek için girdim. Yoksa benim, usta bir siyasetçi olma, uzun dönemli bir siyasetçi olma eğilimim yok. Eğer siyasette birkaç hamle sonrasını hesap edemiyorsanız siyasetin piranhaları sizi ham yapar. Doğru olabilir. O zaman siz de beni korursunuz inşallah. Siz ısrarla siyasetten anlamıyorum diyorsunuz; ama siyaseti de epeyce bir dizayn ettiniz. Ecevit, göründüğünüz kadar amatör olmadığınızı söylerken, acaba haklı mıydı? Yok yani öyle bir önceden dizayn, satranç oynar gibi bir şey değil ama ben olaylar karşısında ne yapılması gereğini düşündüm ve hareketlerimi ona göre yaptım. Farklı gelişseydi, belki de üniversitede ders verirdim. Belki esas dizaynım oydu. Yarınlara erteledik şimdi. Çocukluğunuzdan beri siyasete ilgili olduğunuz biliniyor. Kendinizi zihinsel olarak adım adım bugünlere hazırlamadınız mı? Zannetmiyorum. Belki gençken daha yatkındım siyasete. Dünya Bankası’ndaki kariyerimde giderek teknokratlaştım diyebilirim. Siyaset bataklığında boğulmaktan korkmuyor musunuz? Siyasi sistem yarışmaya dayanır. Sanıyorum bütün dünyada siyasi sistemler birbirine benzer. Ama benim amacım, bazı konularda çalışmaları sürdürebilmek. Yoksa profesyonel uzun vadeli siyasetçi olmak değil. Yani bir dönemliğine mi giriyorsunuz siyasete? Yani ekonomiyi düzeltmek, Türkiye–AB arasındaki süreci hızlandırmak için girdim. Bunların birkaç yıl içinde olabileceğine inanıyorum. Ondan sonra, ben gene de üniversitede ders vermeyi uzun vadede siyasete tercih edeceğim. Siyaset esnafının asıl uzmanlık alanı Bizans entrikalarıdır. Siz bu arada entrika öğrenmek zorunda kalmayacak mısınız? Valla bilmiyorum ama 53 yaşında bir insanın kişiliği büyük ölçüde oluşmuştur. Çok fazla değişmesi bence olası değil. Liderlik yerine hep ikinci adam resmi verdiniz. Ruhunuzun kumaşı hakikaten öyle mi? İkinci adam kelimesi doğru değil. Ben bir takım içinde çalışmak ve ona katkıda bulunmak istiyorum. Zaten o şekilde çalışmak üzere geldim Türkiye’ye. Hiçbir zaman bir liderlik iddiasında olmadım. Kaldı ki 23 yıl dışarıda yaşamış biri için lider olma durumu biraz tuhaf olurdu. Sayın Demirel’e “Derviş–Baykal ilişkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?” diye sordum. Bana “Güç paylaşılamaz” diye bir yorum yaptı. Sanıyorum, bu çağdaş dünyanın anlayışına uymuyor. Güç de paylaşılır, yönetim de. Başarı her zaman bir kadro ve takım işidir. CHP’ye kattığınız güç, Baykal’a karşı sizi güçlü bir hale getirebilir ama uzun dönemde bu sorun olur mu acaba? Gerçekten Deniz Bey ile benim aramda çok sağlıklı bir ilişki var. Birbirimizle uyum içinde çalışacağız, kişisel özgürlüklerimize saygı duyacağız. Tayyip Erdoğan’ın yargılandığı 312. maddenin suç olmaktan çıkarılmasına rağmen, seçime sokulmamasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu yasanın bütün ayrıntılarını bilmiyorum. Yargıya karışmak istemiyorum. Yargı, her demokraside olduğu gibi bağımsızdır. Ama ben siyasette en geniş katılımın yararlı olacağını düşünüyorum ve şiddetle ilgili olmayan bir fikrin de çok özgür bir ortamda tartışılmasına kesinlikle taraftarım. CHP’nin sıkı bir rakibi olarak AKP’nin Tayyip Erdoğan’sız bir şekilde seçime girmesine seviniyor musunuz? Ben, kişilerin çok abartıldığı kanısındayım, ben dahil olmak üzere. İnsanlar, çözüm önerilen net yaklaşımlara oy verecektir. AKP’de çok geniş bir kadro var. Sadece lider değil. Dolayısıyla bu işi o çerçevede hallederler. Sizi olgunlaştıran en acı deneyiminiz neydi? Valla bunlar çok kişisel şeyler oldu ama... Babam çok güçlü, hayatında hep etrafına yön vermiş bir insandı. İleri yaşta rahatsızlandı. O güçlü–kuvvetli, her zaman hakim insanın ne kadar yardıma muhtaç, zayıf hale düştüğünü görünce hayatta her şeyin geçici olduğunu anladım ve tabii etkilendim bundan. Çok acılı bir dönem oldu. Fakat annemin ona 5 yıl büyük bir özveriyle bakması, uzun dönem hayat arkadaşlığının ne kadar önemli olduğunu öğretti diyebilirim. Türkiye dış piyasalardan yaklaşık 7 puan daha fazla faizle borç alıyor daima. Normali bunun libor artı 3,5– 5 arası değil midir? Doğru. Bunu mutlaka enflasyonu da indirerek, işte libor artı 3–4’lere indirmemiz lazım iki yıl içinde. Bu aradaki farkı, bazı müşavir firmaların ve aracı kurumların komisyon olarak aldığı doğru mu? E var tabii. Ama esas sorun risktir. Yani aracı kuruluşlar faiz 3 de olsa, 10 da olsa komisyon alacaktır. Ama faiz çok olunca onların kazancı da çok olmuyor mu? Doğru, o bakımdan faiz ve risk oranını düşürmekte yarar var. O zaman bunun düşmesini istemeyeceklerdir ve bunun için her şeyi yapacaklardır. Düşürmek lazım. Biz kendimiz yapamıyoruz bunu. Bazı aracı kuruluşları, her devlette olduğu gibi kullanmak durumundayız. Ama faizi ne kadar düşürürsek, onların da aracı payı o kadar düşük olur. Zamanımız doldu Nuriye Hanım. Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 18:15

İLGİLİ HABERLER