Peygamber Efendimizi ağlatan Cehennem
Peygamber Efendimiz Sallallahü Aleyhi ve sellem, Cehennemin bulunduğu üçüncü semayı anlatmaya devam buyurdu;
Ben aşağı tabakada olanların azaplarının şiddetinden bakmaya takat getiremedim.
Ancak en üst tabakada olanlara baktım.
Buraya Ümmetimin asileri girerler.
Buraya bakınca gördüm ki; Orada ateşten yetmiş derya var.
Her deryanın kenarında ateşten birer şehir var.
Her şehirde ateşten yetmiş bin ev var.
Her evin içinde ateşten yetmiş bin sandık var.
O sandıkların için de de erkekler ve kadınlar var.
Oraya hapsolmuşlar.
Yanlarında yılanlar ve akrepler var.
Şöyle sordum:
-Ey Malik bu sandıkların içinde hapsolanlar kimlerdir?
Şöyle anlattı:
-Bunların bazısı insanlara zulüm edip haksız yere malını alanlardır, bazısı da büyüklük satıp zalim cebbarlık edenlerdir.
Halbuki büyüklük, celal ve ikram sahibi Yüce Allah’a mahsustur.
Sonra bir kavim gördüm. Dudakları deve ve köpek dudakları gibi idi.
Karınlarında bağırsakları kopuyor, dübürlerinden dökülüyordu.
Tekrar içlerinde bağırsak yaratılıyordu.
Zebaniler yine vurup döküyordu.
Onlara böylece azap ediyorlardı.
Bunlar kimlerdir?
Malik şöyle anlattı:
-Bunlar ümmetinizden yetim malını haksız yere yiyenlerdir.
Bir kavim daha gördüm karınları dağlar gibi şişmişti, içine yılanlar ve akrepler dolmuştu, orada hareket edip ıztırap veriyorlardı.
Bunlar ayağa kalkmak istedikleri zaman karınlarının büyüklüğünden ve yılanların hareketlerinden kalkmaya güçleri yetmiyordu yıkılıyorlardı.
Sordum;
-Bunlar kimlerdir?
Malik şöyle anlattı:
-Bunlar ümmetinden birbirinden faiz verip faiz alıp yiyenlerdir.
Bundan sonra bir alay hatunlar gördüm. Bunları saçlarından asmışlardı.
“Bunlar Kimlerdir? “ diye sordum?
Malik şöyle anlattı:
-Bunlar şu kadınlardır ki yüzlerini ve saçlarını örtmeyip erkeklere gösterirler. Kocalarından başkasına zinetlerini açarlar.
Kocalarına eza ve cefa ederler.
Bundan sonra bir takım erkek ve kadın gördüm, bunları dillerinden ateş çemberlere asmışlardı Tırnakları bakırdan idi.
Kendi yüzlerini yırtıp parça parça ediyorlardı.
“Bunlar kimlerdir ?” Dedim,
Malik şöyle anlattı:
-Bunlar yalan yere şehadet edenlerdir. Koğuculuk yapıp söz gezdirenlerdir.
Bundan sonra bir alay kadınlar gördüm, bunların kimisini göğsünden asmışlar, kimisini de ayaklarından baş aşağı asmışlardı. Bunlar feryat ve sayha (Şiddetli ses çıkarma) atıp duruyorlardı.
-Bunlar kimlerdir? dedim, şöyle anlattı:
-Bunlar zina edenlerdir.Ayrıca bilerek çocuklarını düşürüp katil işi işleyenlerdir.
Bundan sonra bir alay adamlar gördüm. Bunlar kendi yanlarının etlerini koparıp ağızlarına koyuyorlardı. Yemeyip ağızların da gizliyorlardı.
Zebaniler onları,“Yiyin”diye zorlayıp, istemeyerek yediriyorlardı.Tekrar koparıp ağızlarına alıyorlardı. Zebaniler tekrar yemeleri için onları zorluyordu.
Bu şekilde onlara azap ediyorlardı.
-Bunlar kimlerdir ? diye sordum
Malik şöyle anlattı:
- Bunlar ümmetinizden şu kimselerdir ki; insanları yüzlerine karşı ayıplar zemmederler. (Kusurlarını açmak)
Ayrıca arkalarından kötüleyip gıybetlerini ederler.
Elleri dudakları kaşları ve gözleri ile işaret ederek insanları alaya alırlar.
Bundan sonra bir kavim gördüm ki; bunların cesetleri hınzıra, yüzleri de köpek yüzüne benziyordu.
Dübürlerinden ateş çıkıyordu.
Yılanlar ve akrepler onları sokuyor. Ellerini yiyorlardı
-Bunlar kimlerdir? Dedim.
Malik şöyle anlattı:
- Bunlar ümmetinizden namaz kılmayan, gusul etmeyen cenabet gezenlerdir.
Bundan sonra bir kavim daha gördüm, bunlar tam susadıklarından ötürü susuzluktan yanıp feryatla su istiyorlardı.
Onların bu isteklerine karşılık ateşten kadehlerle kaynar sular verilip, ‘İç’ diyerek zorlanıyorlardı.
Onlar bu kadehi ağızlarına yakın götürdükleri zaman o suyun şiddetli kaynamasından yüzlerinin etleri pişip kadehin içine dökülüyordu.
İçince de bağırsakları parça parça olup dübürlerinden dışarı dökülüyordu
Bunlar kimlerdir ? diye sordum
Malik şöyle anlattı:
-Ümmetinizden şarap ve sarhoşluk verici şeyleri içenlerdir.
Bundan sonra bir alay kadın gördüm, baş aşağı ayaklarından asmışlar. Dilleri uzayıp ağızlarından sarkmıştı.
Zebaniler onların ateşten makaslarla durmadan kesiyordu.
Zebaniler dillerini kestikçe tekrar uzuyordu ve bunlar merkepler gibi bağrışıyorlardı, köpekler gibi de uluyorlardı.
-Bunlar kimlerdir? diye sordum
Malik şöyle anlattı:
- Bunlar yakını öldüğü zaman aşırıya kaçıp feryadı figan eden kadınlardır.
Bundan sonra bir takım erkekleri ve kadınları gördüm.
Bunları bakırdan fırınlar içine oturtmuşlardı, altlarından ateşler ve alevler çıkıp başları ile bütün vücutlarını bürüyordu, gayet kötü koku geliyordu.
-Bunlar kimlerdir? diye sordum.
Malik şöyle anlattı:
-Bunlar zina eden erkek ve kadınlardır.
-Peki bu kötü koku nedir? dedim.
Bunu da şöyle anlattı:
-Onların ferçlerinden çıkan şeyin kokularıdır.
Bundan sonra bir kısım kadınları gördüm ki, asmışlar.
Bunların elleri boyunlarına sıkıca bağlanmıştı.
-Bunlar kimlerdir? dedim
Malik şöyle anlattı:
Kocalarına hiyanet edip mallarını telef edenlerdir.
Bundan sonra bir takım erkekleri ve kadınları gördüm.
Bunlara ateşte azap ediliyordu.
Bunların üzerine zebaniler musallat olmuştu.
Bunlar feryat ettikçe zebaniler ateşten sopalarla vuruyorlardı.
Karınlarına ateşten süngüleri saplıyorlardı.
Vücutlarını da ateşten kamçılarla dövüyorlardı.
Bunların azaplarını pek çetin gördüm.
-Bunlar kimlerdir ?
Malik şöyle anlattı:
-Bunlar analarına ve babalarına isyan ederek karşı gelenlerdir.
Yine bir kavim gördüm,bunların boyunlarına ateşten dağlar gibi büyük halkalar geçirmişlerdi.
-Bunlar kimlerdir? diye sordum Malik şöyle anlattı:
-Bunlar üzerinde bulunan emanetleri sahiplerine vermeyenlerdir.
Bundan sonra bir kavim gördüm, zebaniler bunları ateşten bıçaklarla boğazlıyordu ama bunlar aynı saatte diriliyordu, bunlar dirilince zebaniler tekrar onları boğazlıyordu.
Bunlar kimlerdir?
-Bunlar haksız yere adam öldürenlerdir.
Bir kavim daha gördüm; gayet çirkin ve kötü kokulu cife (Ölü eti, leş) yiyorlardı.
Bunlar kimlerdir? diye sordum.
Malik şöyle anlattı:
-Bunlar gıybet edip insanların etini yiyenlerdir.
Bunlardan sonra cehennemde iki sınıf kimse gördüm, bunların bir sınıfı erkeklerden bir sınıfı kadınlardandı. Bunların azabı gayet şiddetli idi.
Bunlar kimlerdir ?
Malik şöyle anlattı:
Bu erkekler, beylerin önünde sopa ve kamçılarla gidip zavallı fakirlere vurup zulüm edenlerdir.
O kadınlar ise sureta( yalandan, göstermelik) libas giyip hakikatte cümle azası belli, açık hükmünde ve erkeklere aşikar olanlardır.
Ayrıca dışarı çıktıkları zaman erkekleri kendilerine çekenlerdir.
Bu sebepten başları deve hörgücü gibi büyük olu, selametle doğruca cennete giremezler.
Bundan sonra cehennemde bir alay erkek ve dişi kimseler gördüm.
Bunların azabı birbirine benzemiyordu.
Her birine bir başka türlü azap olunuyordu.
Bu tabakada azap olunanlar arasında bunlardan şiddetli azap olunan yoktu.
Şöyle bir azapla azap ediliyorlardı;
Bunları ateşten sopalar üzerine asmışlar. Etleri pişip dökülüyor.Sadece kemik kalıyorlardı.
Hak Teala onların etlerini bitiriyor yine önceki gibi etleri pişip dökülüyordu.
Bazıları da ateşten zincirlerle bukağılarla bağlanmışlardı.
Böylece azap olunuyorlardı.
-Bunlar kimlerdir? diye sordum.
Malik şöyle anlattı:
-Bunlar vücut sağlığı yerinde iken namazı terk edenlerdir.
Ve şöyle dedim:
-Ey Malik kapıyı kapa bakacak takatim kalmadı.
Malik şöyle anlattı :
-Ya Resulullah, mübarek gözünüzle muşahede ettiğiniz azapları gördüğünüz gibi, ümmetinize bildirin.
Ümmetinizi çok çekindirin. Masiyetlerden(Haddi aşmak, günah, kabahat), Allah'ın emrine aykırı hareketten onları alıp men edin.
Allah'a tam itaate teşvik edip ibadet yoluna getirin.
Allah'ın azabı şiddetlidir.
Cehennem yedi tabakadır, Bu gördüğünüz ilk tabakasıdır, aşağıları daha şiddetlidir.
Bunu dinledikten sonra Resulullah Sallallahü Aleyhi ve Sellem Efendimiz; ümmetine olan şefkatinden dolayı ağlamaya şefaat ve niyaza başladı.
Ümmetinin zaafı ve o gibi azaba takat getiremeyeceklerini anlatıp, o kadar ağladı ki, Cebrail Aleyhisselam ve dahi mukarrep melekler ve Üçüncü semanın diğer melekler dahi ağlamaya başladı.
Başta Cebrail Aleyhisselam olmak üzere bütün melekler Resûlullah efendimizin tazarru ve niyazına, hep birlikte “Amin !”Dediler.
Onca gözyaşı ve niyazdan sonra izzet sahibi Yüce Haktan şu hitap geldi:
-Habibim!..
Senin değerin benim katımda büyüktür.
Duan makbuldür şefaatın makbuldür.
Gönlünü hoş tut, Seni muradına eriştirdim.
Kıyamette Sana bir makam vereceğim, şu kadar asileri sana bağışlayacağım ta ki,
“Yeter”, Diyesin.
Senin ümmetlerini sair ümmetlerin üzerine seçtim.
Seni de onlara şefaatci kıldım …
Dilediğin kadar şefaat eyle, Kabul ederim.
Peygamber Efendimiz ümmetine Yüce Hak’tan bu müjdeyi aldıktan sonra çok sevindi.
Resulullah Efendimizin anlattıklarına devam edelim:
Bundan sonra Malik o deliği kapadı.
Daha sonra Cebrail ezan okuyup kamet getirdi.
Bende imam oldum, bu üçüncü sema ehli ile iki rekat namaz kıldım.
****************** ********************** *****************
Ya Rabbi!..
Bizi ve sevdiklerimizi Cehennemden uzak eyle..
Habibi’ne bahşettiğin müjdelerine kavuşabilmemiz için bizlere son nefeste iman nasib eyle..
Bizleri ve sevdiklerimizi ÜMMET-İ MUHAMMED bölüğüne al.
Ya Rabbi..
Habibi’nin mübarek göz yaşları hürmetine bizi Resûl-i ekrem “sallallahü aleyhi ve sellem” efendimizin şefaatine kavuştur.
Büyüklerimizin şahitliğinde Habibi’nin şefaatiyle Cennet-ala’nda sabit kıl..
Ya Rabbi..
Burada ‘Amin’ diyen ailemi, bütün dost ve arkadaşlarımı, ve dahi sevdiklerimi ve dahi sevenlerimizi bir kıl.
Bizleri gerçek alemde büyüklerimizin sohbet ehli eyle.. (AMİN)
METİN ÖZER/HABERVİTRİNİ