AKP Genel Başkan Yardımcısı Fırat, '28 Şubat süreci ilanihaye devam edemez' dedi.
NEŞE DÜZEL
NEDEN? Dengir Fırat
AKP, seçimlerin hemen ardından kendisine açılan toplumsal krediyi hızla tüketen bir görüntü çizmeye başladı. Ciddi sorunlar karşısında bu partinin ve hükümetin tavrının ne olduğunu toplum anlayamaz hale geldi. Hükümette neredeyse her kafadan bir ses çıkması, bakanların birbiriyle çelişen açıklamalar yapması, hükümetin bir yandan ülkedeki hava üslerini ve limanlarını Amerikalı uzmanlara açarken, bir yandan da bir bakan başkanlığında Irak'a 350 kişilik heyet göndermesi, Türkiye Amerika'nın stratejik ortağı denirken, bakanın Amerika'nın bir numaralı hedefi olan Saddam'ı övmesi... Toplumda 'Bunlar ne yaptıklarını biliyorlar mı' endişesi yarattı. Ülke, belli bir plan çerçevesinde mi yönetiliyordu, yoksa hazırlıksız bir siyasi parti çelişkili tutumlarla her gün başka bir yöne mi savruluyordu... Bunları, Tayyip Erdoğan'ın en yakınındaki birkaç kişiden biri olan Adıyaman Milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat ile konuştuk. Erdoğan, hukuk fakültesi mezunu Fırat'ı AKP'nin meclis grup başkanlığına seçtirmek istemişti. Olmayınca, Fırat'ı partide kendi yardımcılığına ve başkan vekilliğine getirdi.
Hükümet, kendisine oy vermeyenlerin bile desteğini alarak büyük bir ümitle başladı görevine.
Ama bugün genel bir hayal kırıklığı var toplumda. Partiniz bunun farkında mı yoksa aslında hükümetin iyi çalıştığı ama haksızlığa uğradığınız duygusuna mı sahipsiniz?
Geniş kitlelerde bizimle ilgili hayal kırıklığı yok. Medyanın pompalaması var burada. Şeçimdeki yüzde 35'lik destek on beş gün önceki anketimizde yüzde 50'nin üstünde gözüküyor. Ama belli odaklar bize saldırılarına devam
ediyor. Bunlara en son TÜSİAD da katıldı. Türkiye'de bir sürü güç odağı var. Her müessese, yapı bizi engelleyebilmek için ne gerekiyorsa yapıyor.
Hükümet, göreve geldiği ilk günlerde sanki ne yapacağını bilen kararlı bir hükümet görüntüsü verdi. Avrupa Birliği ve Kıbrıs konusunda net fikirleri var gibiydi. Sonra neredeyse her konuda zikzaklar çizmeye başladı. Ne oldu da böyle değişti sizin tavrınız peki?
Değişmedi. Kısa sürede göreceksiniz. Şu anda Meclis'te AB için 185 yasa değişikliği görüşülüyor. Neden CHP'nin bazı değişikliklere direnişinin nedenleri sorulmuyor da, bizim geri çekilmelerimiz hep zikzak diye görülüyor.
Büyük çoğunlukla tek başına iktidarsınız. Sizin yasa değişikliği yapmaya gücünüz yetmiyor mu?
Biz kavgayla bir yere gidilmeyeceğinin farkındayız. Barışçıl tutum zafiyetimiz olarak görülse de, Türk siyasetinin kazanımı olacak bu. Ama belli noktaya gelirse, gücümüzü kullanırız.
O belli nokta neresi? Siz, hangi noktada yeter artık diyeceğinizi düşünüyorsunuz?
Yeter artık demeye herhalde çok yaklaştık. İkinci uyum paketiyle zaten dedik. CHP kabul etse de etmese de ikinci Anayasa değişikliği bu hafta Meclis'ten çıkacak. Ama paketteki bir maddeyi çekmek zorunda kaldık. Çünkü konu, türbanlı öğrencilere af çıkarılıyor diye saptırıldı. Oysa Kürtçe eğitimdilekçesi verdiği için okuldan atılan, yargılanan öğrencilere af gelecekti. Ama, bu pakette, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının Türkiye'de uygulanması, uluslararası hukukun üst hukuk kabul edilmesi maddesi duruyor. Yeniden yargılanma hakkı da var bu pakette. Cumhurbaşkanı'nın pozisyonunun ne olduğunu da göreceğiz.
Ankara'da bürokratlar acaba sizin hükümetinizi korkuttu mu?
Türkiye demokratik bir ülke değil. Türkiye bürokratik bir ülke. Bu, 80 yıllık Cumhuriyet'te oluşmuş bir bürokrasi de değil üstelik. İttihat Terakki'nin devamı bu. Siz ne kadar yeni bir cumhuriyetiz derseniz deyin, değiliz. Biz Osmanlı'nın devamıyz. Değişime uğramışız, doğru ama imparatorluğun elli yıl içinde çökmesinin nedenleri incelense, bu çöküşün altında gene bu bürokratik yapı görülür. Biz de o yapıyı atamadık. İki ayını doldurmamış hükümete bu iki yüzyıllık yapıyı niye yıkamadın diye sormak insafsızlıktır.
Erdoğan başbakan olsaydı, AKP hükümeti daha derli toplu mu gözükürdü? Her kafadan bir ses çıkıyor görüntüsü var da şu anda...
Çıkıyor tabii. İlk başta çıkıyordu. Bunları derleyip toparlamak kolay değil. Erdoğan başbakan olsaydı, hükümet daha derli toplu gözükürdü. Bunun en kolay yolu Erdoğan milletvekili olur. Sonra başbakan olur. Problemlere çözümler daha hızlı oluşur.
Partiniz dürüstlükten çok söz ediyordu. Dürüstlüğün bir göstergesi de AB standartlarında bir ihale yasası çıkarmaktı. Partiniz bunu da yapmadı. Devlet kesesinden para dağıtmaya hazırlanan bir görüntü sergiledi. Neden çağdaş bir ihale yasasına karşısınız?
Asıl bu İhale Yasası çağdaş değil. Türkiye'de en büyük pasta devletin
ihaleleridir. Bu yasayla, devlet ihalelerinin tümünü, Türkiye'nin 50 büyük firması paylaşacak. Bu ihalelere 51'inci giremeyecek. Üstelik bir fiyat kırma da olmayacak. Biz bu piyasanın rekabete açılmasını istiyoruz. Ayrıca bu yasayla devlet olarak yolunuzu bile kendi atıl duran makinelerinizle yapamıyorsunuz. Mutlaka yolun ihalesini 50 firmadan birine veriyorsunuz. Bu elli kişiyi temsil eden bir dernek var. Bu yasanın lobi faaliyetlerini geçen hükümet döneminde bunlar yürütüyordu. Bu yasa, yurtdışında hazırlatılmıştır. AB'den çok Dünya Bankası'nın koşuludur.
Partililere biraz para dağıtma isteği var mı iktidarınızda?
Dağıtamam ki. Çünkü şeffaf olacak. İnternetten yayımlanacak. Şimdi biz devletin bütün ihale stoklarını çıkarıyoruz. Türkiye'de yapılmış olan ihalelerin mevcut bütçe imkânlarıyla bitirilmesi için tam 200 yıl gerekiyor. Siyasi nedenlerle ve kendi etrafındaki müteahhitlere çıkar sağlamak amacıyla hiç kaynağı olmadan ihaleler yapılmış. Bir müteahhidi çağırmışlar, anlaşma yapmışlar. Nasıl olsa her yıl fiyat da ayarlanıyor, o müteahhit oradan beslenip gidiyor. Ama iş bitmiyor. Bunların bir kısmı 20 sene önce ihale edilmiş. Türkiye'nin böyle bir yatırıma ihtiyacı da kalmamış. Biz yapılabilir olanları ayıklayacağız, geri kalanının müteahhidini çağırıp, 'Seninle anlaşalım, birbirimizi görmeyelim' diyeceğiz. Yalnız Ayaş Tüneli'ne bir milyar dolar harcanmış.
O günkü şartlarda 8, 10 milyar dolara ihaleye çıkarılmış ama, bitirilebilmesi için bugün 80 milyar dolar para lazım. Üstelik bu yatırımın da Türkiye'ye hizmet açısından artık anlamı kalmamış.
Irak konusunda da iktidarınızın tavrının tam ne olduğu anlaşılmıyor. Amerika Irak'la savaşa hazırlanırken, siz bir bakanınızı 350 kişilik bir heyetle Saddam'a göndererek dünyaya nasıl bir mesaj vermeyi düşündünüz?
Irak harbe gittiğinin farkında. Yiyecek, ilaç, temizlik maddesi stokluyor. Bunları en kolay sağlayabileceği yer Türkiye. Bu ziyarette ciddi anlaşmalar yapıldı. Ayrıca Türkiye, Irak'ta bir savaştan en çok ekonomik kayba uğrayacak ülkedir. Savaşın düşünülmesi bile Türkiye'ye zarar veriyor. Amerika Antalya Limanı'nı kullanmayı düşünüyor diye manşet atıldığının ertesi günü Antalya'da otel rezervasyonlarının yüzde 20'si iptal edildi. Biz savaşı önleme ihtimalini yüzde bir görsek bile bu ihtimali zorlamak durumundayız.
AKP'nin tabanı acaba Amerika'ya kızdığı için Saddam'ı daha mı sempatik buluyor? Saddam'ı ziyaret eden Bakan Kürşad Tüzmen'in Sabah gazetesinden Şamil Tayyar'a Saddam hakkında 'yiğit adam, adam gibi adam' demesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sayın Bakan'ı kınıyorum. Eğer Türkiye'nin ve AKP'nin bir bakanı kendi toplumuna kitle imha silahı kullanan Saddam'ı böyle nitelemişse, ki bunu soracağım, bunu abesle iştigal olarak değerlendiriyorum. Ayrıca bizim tabanımız Amerika'ya karşı değil. Çok enteresan. Savaşa hayır diyor ama Amerika'ya bayağı sempatiyle bakıyor. Irak'la ilişkisinde ABD'ye hak verenlerin oranı anketlerde yüksek çıkıyor.
Hükümet, bir savaş halinde Türkiye'nin çıkarının nerede olduğuna karar verdi mi? Savaş çıktığında şöyle davranmalıyız gibi bir planınız var mı yoksa günlük politikalarla sürükleniyor musunuz?
Çok insafsız bir soru. Biz hükümet olduğumuzun ve devleti idare ettiğimizin
bilincindeyiz. Çok yönlü politikalarımız var. Bir yandan yarın Saddam gider ve savaş olmaz diye barış için tüm gücümüzü harcıyoruz, diğer yandan savaş kaçınılmaz olduğunda neler yapılması gerektiğini planlıyoruz. Türkiye kendi silahlı güçlerini ülke dışında bir herakâtta kullanacaksa veya Amerikan askeri Türkiye'de konuşlanacaksa, üslerden yararlandırılacaksa, hükümet bu konuyu Meclis'e getirir ve Meclis' ten bu yetkiyi alır, kullanır. Bu konudaki izin yazıları merak etmeyin hazır.
Tayyip Erdoğan, Amerika'yı Irak'a karşı desteklemek için BM kararı çıkması gerektiğini söyledi. Amerika BM kararı olmadan Irak'a saldırırsa, Türkiye, Amerika'ya destek vermeyecek mi?
Vermeyebiliriz de. Limanları, üsleri açarız, topraklarımızdan geçiş hakkı veririz diye Amerika'ya kesin bir sözümüz yok. Şavaş kararının uluslararası hukuki altyapısı olmalı. Bir bakarsınız bu konuda NATO kararı çıkar.
Bağdat'a büyük bir heyet yollamak partinizin mi, yoksa hükümetinizin mi kararıydı?
Hükümetin kararıydı.
Tayyip Erdoğan hükümetin her tavrını onaylıyor mu, yoksa aralarında bazı görüş ayrılıkları var mı?
Görüş ayrılıkları olur ama sürmez. Belli noktada giderilir. Hükümetin politikasını parti belirler. Hükümet bunu uygulamak durumundadır.
Bir de Kıbrıs sorunu var. Partinizin bu konudaki tavrının ne olduğu kimse bilmiyor. İlk başlarda Avrupa yolunu açmak için Kıbrıs sorununu çözmeye kesin kararlı gözüküyordu partiniz. Hâlâ kararlı mısınız yoksa bu konuda kararınızı ve tavrınızı değiştirdiniz mi?
Biz yeni bir iktidarız. Kıbrıs konusunda çok büyük değişiklik yaptık. Bugüne kadar Kıbrıs'ta tek çözüm çözümsüzlüktü. Diplomatlarımıza, 'Masaya
oturun ama çözümle ilgili hiçbir öneri götürmeyin, hiçbir öneriyi kabul etmeyin' talimatı veriliyordu. Denktaş da, danışmanları da aynı tutumdaydı. Biz statükoyu değiştirdik. Yirmi gün önceki söylemle bugünkü söylem aynı değil. Bir süre sonra bürokrasi hükümete uyacak. Biraz bekleyin. 28 Şubat'ta Kıbrıs sorunu çözülecektir.
Genelkurmay Başkanı, Kıbrıs'ın Türkiye'nin güvenliği için önemli olduğunu, Kıbrıs'taki varlığımızın Anadolu'ya hapsolmamızı önlediğini söyledi. Partiniz Genelkurmay Başkanı'yla aynı görüşte mi?
Aynı görüşteyiz.
Eğer partiniz ve hükümetiniz Genelkurmay Başkanı'nın Kıbrıs konusundaki görüşlerini aynen benimsiyorsa, Kıbrıs sorununu Annan planı çerçevesinde çözmeyeceksiniz demektir. Kıbrıs sorununu çözmekten vaz mı geçtiniz?
Hayır. Ama stratejik çıkarlarımızı da göz ardı edemeyiz. Biz, stratejik çıkarlarımızı koruyacak, bölgedeki çıkarlarımızı dikkate alacak şekilde Kıbrıs'taki bir çözüme evet diyoruz.
Eğer siz Genelkurmay ve Dışişleri bürokrasisiyle görüş birliği içindeyseniz, Tayyip Erdoğan Belçika modelini önerdiğinde niye uyarıldı, Dışişleri Bakanınız niye durmadan tekzip edildi? Bütün bu zikzaklar niye yaşandı, bir ileri iki geri adımlar niye atıldı?
Bürokrasiyle tıpatıp aynı görüşte olmanız gerekmez. Bürokrasi siyasi iradeye uymak zorundadır. Genelkurmay'ın siyasi iradeyle uyum içinde olması gerekir. Siyasi iradenin onlara uyum sağlaması gibi bir mecburiyeti yok. Eğer bugün masada ciddi olarak bir şey müzakere ediliyorsa, bir değişim var demektir. Bizce onlar bize uyum sağladı. İlk başlarda Dışişleri'nde bize aykırı bazı düşünceler beyan edildi ama görüldüğü gibi bunlar zaman içinde düzeldi. Türkiye'nin politikasını hükümet belirlediğine göre, hükümetin politikası Kıbrıs'ta da yürürlüğe girdi.
Genelkurmay başkanı 28 Şubat'ın devam ettiğini ima etti. YÖK Başkanı'nın, İstanbul Üniversitesi Rektörü'nün açıklamaları da, 28 Şubat'ın devam ettiğini gösteriyor. 28 Şubat devam ediyor mu sizce?
Bence bitti. Hiçbir süreç ilanihaye devam ettirilemez. 28 Şubat da edemez. 28 Şubat'ı oluşturan hiçbir gerekçe yok artık. YÖK gibi bazı kurumlar bundan rahatsız. YÖK'ü dinliyorum, gülesim geliyor. İsimlerinde Prof. yazan kişiler, statülerini kaybetme korkusuyla çocukların bile güleceği argümanlar ileri sürüyor. YÖK Kanunu'nun değiştirilmesinin neresi gericilik. Asıl YÖK'ün başında olanlar ilericilik adı altında gericilik yapıyor. Ama toplumun isteklerinin önünde durmaları mümkün değil. Özgür üniversite kurulacak.
Hükümetinizin Irak'a heyet göndermesini TÜSİAD da eleştirdi. Hızla zemin kaybettiğiniz konusunda bir endişeniz yok mu?
Yok. Birilerinin birilerinden talimatlar alarak, etkilenerek bazı kararlar aldığı kanısındayım. Bir yerden bir tahrik oldu. Hiçbir hükümete böyle 45 gün içinde bir saldırı olmamıştı. 15, 20 gündür bize saldrılar başladı. Ama bazı derneklerin de, ne güce sahip olursa olsunlar, devlet idare etmeye kalkmaları artık bitti. 1977'lerde böyle bir güçleri belki vardı ama bugün artık bu güçleri yok. Herkes kendi işini yapsın.
Hükümetimiz şu konuda çok kararlıdır deyip bu kararlılığın inandırıcı belirtilerini gösterebileceğiniz herhangi bir konu var mı?
Çok var. Biz, demokrasinin ve hukuk devletinin Türkiye'de tesisinde kararlıyız. Ayrıca yolsuzlukla mücadelede de kararlıyız. Her bakanlıkta birimler oluşturduk. Bütün dosyalar indirildi. Ciddi şeyler elde ediliyor. Bir de biz dokunulmazlıkların tümünü kaldıracağız. CHP'nin yaptığı gibi bu konunun 550 milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılmasıyla sınırlandırılması halkın aldatılmasıdır. Anayasa ve yasalardaki hükümlere göre hâkiminden askerine, polisine, memuruna Türkiye'de 5 milyon kişiye dokunulamıyor. Biz Memurin Muhakemat Kanunu'nu kaldıracağız. Hâkimin, polisin, askerin dokunulmazlığı olmayacak. Bunun için yargıda büyük bir reform hareketi başlattık ve Meclis'e 80 yasa gönderdik.
Hükümetin bugüne kadarki uygulamaları sizi tatmin etti mi peki?
Etti. Acil eylem planımıza göre yapmamz gerekenleri yaptık. Bu arada devlet personelinin bilgisini çıkardık. 2 milyon 750 bin personelin nerelerde çalıştığını saptadık. Şu anda Meclis'in personel sayısı ne biliyor musunuz? 6 bin kişi. Beş sene önce 2 bin 750 kişi çalışıyormuş. Bu altı bin kişinin çoğu Meclis personeli değil. İmkânları daha iyi diye şuradan buradan getirilmişler. Anlayacağınız, Türkiye'nin en büyük KiT'lerinden biri Meclis bugün.
(Neşe Düzel/ Radikal)
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 19:11