AKP SEÇİMİ KAZANIR, YİNE GÜL DERSE..
HASAN CEMAL/MİLLİYET
Diyelim, AKP 22 Temmuz seçimlerini yine tek başına kazandı; hatta 367'yi de yakaladı.
Evet, kolay değil 367.
Ama bir an için varsayalım.
Ve Erdoğan çıktı dedi ki:
"Abdullah Gül cumhurbaşkanı adayımızdır. 367 milletvekilimiz de bulunduğuna göre kendisini ilk turda seçip Çankaya'ya göndereceğiz."
Ne olacak bu durumda?..
Bir başka ihtimal:
Diyelim ki AKP, cumhurbaşkanının doğrudan doğruya halk tarafından seçilmesi yolunu -referandumlu ya da referandumsuz- açmayı başardı ve yine Gül'ü Çankaya'ya aday gösterdi.
Ne olacak bu durumda?..
'Muhtıra'nın devamı gelecek mi?
Bu soruların yanıtını bulmadan, bu soruların karşılıklarını demokratik rejim çerçevesinde yerli yerine oturtmadan ülkemizde rejim sorunu çözülemez.
Bu ülkede bugün bir darbe süreci yaşanıyorsa, bu rejim sorununu çözemediğimiz içindir.
Asker kılıcını 27 Nisan gece yarısı meydana attı ve demek istedi ki:
"Ben Abdullah Gül gibi birini Çankaya'da görmek istemiyorum. Benim yeşil ışık yakmadığım biri cumhurbaşkanı olamaz. Bunu kafanıza sokun ve beni başka şeylere zorlamayın."
Böyle demedi mi asker?
Muhtıra bu değil miydi?
Hukukun eğilip bükülmesi, hukukun siyasete alet edilmesi, yani 367 koşulu da muhtırayla uyumluydu.
Baykal'ın CHP'sinin 'asker taşeronluğu'na soyunması... Ağar'la Mumcu'nun 367'ye hemen yatmaları... Cumhurbaşkanı Sezer'in asker önündeki 'rejim tehlikede' çıkışları... YÖK Başkanı Prof. Teziç'in Anayasa Mahkemesi'ne 367 desteği... ADD Başkanı Eruygur Paşa'nın perde arkasından organize ettiği mitingler...
Bütün bunlar bir zincirin halkalarıydı. Bu zincir, Çankaya Köşkü'nü sarıyor ve askerin gece yarısı muhtırasıyla birlikte meydan okunuyordu:
"Biz Çankaya'ya ancak kendi istediğimiz kişiyi çıkartırız!"
Eğer rejime demokrasi diyorsak, böyle bir şey olamaz demokrasilerde.
Askerin muhtırası demokrasiye aykırıdır. Anayasa ve yasalar önünde de suçtur. Genelkurmay Başkanlığı gerçekten Başbakanlığa bağlı olmuş olsaydı, böyle bir muhtıra sonrası bütün yüksek komutanlar derhal emekliye ayrılır, haklarında da soruşturma açılırdı.
Şimdi diyebilirsiniz ki:
"AKP de uzlaşsaydı."
Uzlaşmadı!
"Gül'den başkasını bulsaydı."
Bulmadı!
"Süreci çok kötü idare etti."
Evet, kötü idare etti!
Peki, bütün bunlar askerin muhtırasını, askerin demokrasiye aykırı olarak rejime müdahalesini haklı gösterebilir mi? Mazur gösterebilir mi? "Ne yapalım, AKP de uzlaşsaydı!" deyip kenara çekilebilir misiniz?
Eğer böyle diyorsanız, çekin kuyruğunu gitsin, zira demokrasi fikri güme gitmiş demektir.
Halkın oylarıyla, seçimle gelmiş bir parlamentoda, seçimle gelmiş bir iktidar partisinin, meşru yollardan kendi adayını cumhurbaşkanı seçmesini asker eli ile engellenmesine ses etmiyorsanız, bir daha demokrasi sözcüğünü ağzınıza almanız yakışık almaz.
Şöyle diyenler de var:
"AKP gizli gündem sahibidir. Çankaya'yı da ele geçirirse, Türkiye'yi 'İslamcı bir düzen'e götürecek. Onu durdurmak için her yol mubahtır."
Böyle mi düşünüyorsunuz?
Malûm, asker bu görüşte...
Onun için de aba altından sopa göstererek, AKP'nin hem Çankaya yolunu, hem de sandık yolunu kösteklemek için sivil müttefikleri ya da taşeronları ile birlikte her yöntemi deniyor.
Bunun adı iktidar savaşları!
Bunun içindir ki, 2003-2004'ten beri bir darbe süreci işlemekte.
Siz de, öyle anlaşılıyor ki, askerin gönüllü destekçiliğini yapıyorsunuz.
Yolunuz açık olsun!
Ancak, bu yolun demokrasiye açılan bir yol olmadığını iyi bilin. Aynı zamanda unutmayın bu yol Türkiye'yi hızla cepheleştiriyor.
Maalesef öyle.
Çatışma bulutları çoktandır, özellikle muhtıra ile birlikte Türkiye'nin ufkunu karartmaya başladı. 22 Temmuz genel seçimleri de bu kara bulutları dağıtamayabilir.
Bu tehlikenin farkında mısınız?
Başa dönersek...
Varsayalım, AKP 367'yi yakaladı. Ya da doğrudan cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesinin kapısını açtı. Ve gelişmeler öyle oldu ki, AKP'nin Abdullah Gül'ü cumhurbaşkanı seçebileceği ortaya çıktı.
Ne olacak bu durumda?
Darbe mi?..
Türkiye'de siyasetçiler, 27 Nisan Muhtırası sanki yokmuş gibi siyaset yapıyorlar.
Devekuşu sendromu!
Bizim siyasetin bir illeti belki de.
Bizde siyasetçiler yalanda yaşamayı seviyor çünkü. İşin gerçeğine genellikle uzak duruyorlar. Bunu da demokratik siyaset sanıyorlar.
İşte bu yüzden de bu ülkede demokratik rejim bir türlü yerleşemiyor.
Yarın dördüncü yazı.
Eski Türkiye-Yeni Türkiye olabilir başlığı...