
BAHÇELİ, MHP'NİN AK PARTİ'NİN KOLTUK DEĞNEĞİ OLDUĞU İDDİALARINA SERT CEVAP VERDİ
YUSUF ZİYA ERARSLAN
ANKARA - MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Türk milletini inciten başörtüsü sorununun kemikleşerek çözümsüzlük sürecine itilmesinin en büyük sorumlusunun, başörtüsünü siyasi amaçlarla istismar eden siyasi zihniyetler olduğunu belirterek, "Çözümün ön şartı, bu konunun istismar düşünce ve niyetlerinin gölgesinden ve ipoteğinden kurtarılmasıdır. Siyaset, başörtüsünden elini çekmelidir" dedi.
Laikliğin dinsizlik olmadığı gibi, din konusu açıldığında da akla hemen irticanın gelmemesi gerektiğini ifade eden Bahçeli, kendi özel hayat alanında ve ruh dünyasında dinini yaşamak ve inançlarının icaplarını yerine getirmek isteyen temiz Müslümanların rencide edilmemesi, hor görülmemesi ve dışlanmaması gerektiğini vurguladı. Bahçeli, MHP'nin başörtüsüyle ilgili sergilediği tutumun, iddia edildiği gibi Başbakan Erdoğan'ın son çağrısına karşılık atılmış bir adım olmadığını kaydederek, "Biz daha önce ne
düşünüyorsak, bugün de aynı noktadayız" diye konuştu.
MHP lideri partisinin TBMM'deki grup toplantısında yaptığı konuşmada, son günlerde ortak milli ve manevi değerlerimiz etrafında yapılan tartışmaların, siyasi ve sosyal bünyemizdeki kronik rahatsızlıkların boyutlarını çok acı bir şekilde ortaya koyduğunu savundu. Türkiye'nin ortak değerler manzumesi etrafında yıllardır süregelen istismar ve gerilim politikalarının milli birliğin siyasi, sosyal ve kültürel temelleri üzerindeki ağır tahribatının bir kere daha gözler önüne serildiğini anlatan Bahçeli,
Türkiye'nin kanayan yarası haline gelen başörtüsü sorunu üzerindeki tartışmaların izlediği mecra ve seyrin ibret verici hale geldiğini söyledi. Bahçeli, 60. Hükümet Programı görüşmeleri sırasında 3 Eylül 2007 günü TBMM'de yaptığı konuşmayı hatırlattı. Söz konusu konuşmasında, Türkiye'nin içinden geçmekte olduğu kriz ortamından çıkış yollarının, milli iradenin tecelli ettiği yegane yer olan TBMM'de aranması gerektiğini söylediğini hatırlatan Bahçeli, Türkiye'nin sorunlarının ortak akıl ve sağduyunun
rehberliğinde Meclis çatısı altında çözülebileceğini tekrarladı. Son dönemde laiklik, din ve vicdan özgürlüğü ve yüksek öğretim kurumlarında başörtüsü sorunu ekseninde yaşanan tartışmaların, bu konulardaki temennilerinin karşılık bulamadığını gösterdiğine dikkati çeken Bahçeli, bu hassas konuları siyasi amaçları uğruna sürekli kaşıyan iki karşıt zihniyetin ayrıştırıcı siyasi istismar politikalarını terk etmeye niyetli olmadıklarının anlaşıldığını kaydetti.
Çatışmacı anlayışların toplumsal huzursuzluk konularını kangrene dönüştürerek bilinçli ve hesaplı bir şekilde çözümsüzlük ortamına ittiğini ileri süren Bahçeli, şöyle konuştu:
"Bu gerginlik ve çatışma denkleminin bir ucunda dini inançları ve başörtüsü sorununu siyasi istismar bayrağı haline getiren AK Parti yer almaktadır. Diğer kutup ise bu konulardaki dışlayıcı anlayışlarını mutlak doğrular ve gerçekler olarak Türk toplumuna kabul ettirebilmek için cumhuriyetin temel ilkeleri üzerinden siyaset yapan cephedir. Manevi değerler üzerinden ucuz istismar siyaseti yapan AK Parti, bugünkü tartışmaların odağında olan başörtüsü sorununu çözmek için 5 yılı aşan iktidar döneminde hiçbir
çaba sarfetmemiştir. AK Parti bu süreyi herkesi şikayet etmekle ve yakınmakla geçirmiş, sürekli bahane ve mazeret üretmiştir. Yeni Anayasa tartışmalarıyla siyasi gündeme yeniden taşınan bu konuda Sayın Başbakan ve AK Parti yöneticilerinin çelişkili ve tutarsız beyanları, siyasi irade zafiyeti ve zihin bulanıklığı içinde bulunduklarını göstermiştir. İspanya'da başörtüsünün siyasi bir simge olabileceğini söyleyen Başbakan Erdoğan, dini-siyasi simge zemininde yeni bir tartışma başlatarak, bu konuda toplumsal
uzlaşma zeminini torpillemeyi amaçlayan bir tutum içine girmiştir. Başörtüsü sorununun yeni Anayasa ile çözüme kavuşturulacağını ifade eden Sayın Başbakan, ertesi gün farklı bir söylemle ortaya çıkmış ve sorunun yeni Anayasa süreci beklenmeden bir cümle ile süratle çözülebileceğini belirtmiştir. Çok kısa bir zaman dilimi içinde yaşanan bu gelişmeler, AK Parti'nin bu soruna iyi niyetle çözüm üretmek yerine, mağdur-mazlum eksenli siyasi istismar kapısının açık tutulmasından medet umduğu tespitlerini
güçlendirmiştir. Sayın Başbakan'ın bu konudaki göstermelik hassasiyetinin lafta kalması, mikrofon ve kameralar önündeki söylemlerden Meclis zemininde somut adım atılması aşamasına hala geçememiş olması bu bakımdan çok manidardır".
Bahçeli, Türk toplumunu içten içe kemiren toplumsal sorunlara makul ve meşru çözümler bulunmasını ilke edinen MHP'nin, bu konuda istismar ve çatışma zemini hazırlama niyet ve işaretlerinin ortaya çıkması üzerine, başörtüsü sorununun kalıcı bir çözüme kavuşturulması amacıyla somut bir çıkış yolu önerdiğini hatırlattı. Laiklik ilkesi, din ve inanç konularının çok yönlü hassasiyetler taşıyan nazik konular olduğunun altını çizen Bahçeli, "Tarih mirası ve insanlık mayasına sahip olan Türk milleti, hem
Cumhuriyeti ve demokrasiyi, hem de dini inançlarını bütün değerleriyle birlikte yaşatma iradesine ve tecrübesine de sahiptir. Bu konuda şüphe, endişe ve tereddüt duymaya gerek bulunmamaktadır" diye konuştu.
"DEĞERLER ÜZERİNDEN SİYASET YAPILMASINA SON VERİLMELİDİR"
MHP lideri Bahçeli, tarihsel süreçte yaşanan tecrübeler ışığında devlet düzeninin temel taşlarından birisi olan laikliğin, insan-din-devlet ilişkilerini düzenleyen vazgeçilmez bir ilke olduğunu söyledi.
Laikliğin, farklı inançların karşılıklı hoşgörü, saygı, anlayış ve güven ikliminde, kardeşçe bir arada yaşamasının ortamını ve şartlarını hazırlayan temel değer olduğunu belirten Bahçeli, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Laiklik, bu anlamda, çağdaşlaşmanın ve milli birlik ve bütünlüğün de güvencesidir. Laiklik, dinsizlik değildir. Devletin bütün dinler ve inançlar karşısında tarafsız olması ve hepsine saygı göstermesidir. Laiklik, sadece din ve devlet işlerinin ayrılması olarak da görülmemelidir. Bunun ötesinde, din ve vicdan özgürlüğünün gerçek anlamda kullanılmasının şartlarını hazırlayan da laik düzendir. Laiklik ve din ve vicdan özgürlüğü, birbirlerini tamamlayan, birbirlerinden güç alan ve anlam kazanan iki temel
değerdir. Bunlardan birisinin olmadığı veya örselendiği bir düzende, diğerinin de içi boşalacak ve anlamı kalmayacaktır. Her iki değerin bir arada yaşaması, toplum ve devlet hayatımızın vazgeçilmez bir gereğidir. Laiklik, din ve vicdan özgürlüğünün teminatıdır. Laik ve demokratik olmak için de din ve vicdan özgürlüğü vazgeçilmez bir gerektir. Din ve vicdan özgürlüğüne saygı gösterdiği ve bunun için gerekli ortamı ve şartları hazırladığı ölçüde bir devlet laik ve demokratik sayılabilecektir. Din bir vicdan
meselesidir. Herkesin vicdan, dini inanç ve kanaat özgürlüğüne sahip olduğu Anayasamızla güvence altına alınmıştır. Din ve vicdan özgürlüğünün baskı altına alınması, hukuk dışı yollarla sınırlandırılması, laik ve demokratik devletlerde kabul edilmeyecek meşruiyet temeli olmayan müdahalelerdir. Hak ve özgürlüklerin, din ve mezhep ayrımı yaratmak veya bu yollarla bu kavram ve görüşlere dayanan bir devlet düzeni kurmak amacıyla kullanılması, hak ve özgürlüklerin kötüye kullanılmasıdır. Kutsal din duygularının
devlet işlerine ve siyasete kesinlikle karıştırılamayacağı, dinin veya din duygularının veya dince kutsal sayılan şeylerin, devletin sosyal, ekonomik, siyasi ve hukuki temel düzenini, kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma amacıyla istismar edilemeyeceği Anayasa'nın amir hükümleridir. Bugünkü tartışmaların temel nedeni ve kaynağının, Türk milletinin manevi değerleri ve dini inançları olmadığını herkes kabul etmelidir. Laiklik, dinsizlik olmadığı gibi, din konusu açıldığında da akla hemen irtica
gelmemelidir. Türkiye'de, her devirde, dinin özünden uzaklaşarak karanlık hevesler peşinde koşan, Türkiye'yi geçmişe ve geriye götürme özlemi duyan Cumhuriyet'in temel değerleriyle kavgalı insanlar olmuştur. Burada kavramlar doğru yerlerine oturtulmalı ve bunların marjinal azınlık grupları olduğu unutulmamalıdır. Türkiye Cumhuriyeti devleti, bütün kurumlarıyla ve hukuk düzeni içinde bunlarla mücadele edecek, bu karanlık emellere tabiatıyla geçit vermeyecektir. Bu noktada, kendi özel hayat alanında ve ruh
dünyasında dinini yaşamak ve inançlarının icaplarını yerine getirmek isteyen temiz Müslümanların rencide edilmemesi, hor görülmemesi ve dışlanmaması hayati önem taşımaktadır. İstemeden de olsa böyle bir ortam hazırlanması büyük bir haksızlık, adaletsizlik ve günah olacaktır".
Bahçeli, bu konudaki tartışmaların vicdanları rahatsız etmeyecek, temel milli ve manevi değerlerin Türk toplumunu kucaklayarak korunmasını sağlayacak bir sonuca ulaştırabilmesi için baznı ilkeler etrafında bir anlayış birliği sağlanmasını önerdi. Bahçeli, bu ilkeleri şöyle sıraladı:
"- Türkiye Cumhuriyetinin temel nitelikleri, milli ve manevi değerleri, siyasi ve toplumsal bir kamplaşmanın cephe hatları olmaktan çıkarılmalıdır.
- Bu değerlerin, siyasi istismar vasıtası ve iç siyaset malzemesi, olarak görülmesinden vazgeçilmelidir. Bu değerler üzerinden siyaset yapılmasına son verilmelidir.
- Türk milletinin din ve inanç temelinde kamplara bölünmesinin ve bu değerlere ayrıştırıcı bir fonksiyon yüklenerek tasnife tabi tutulmasının çok tehlikeli bir husumet cepheleşmesi olacağını herkes görmelidir.
- Dini inançlar Cumhuriyete ve devlete meydan okuma aracı olarak kullanılmamalı, devlet ve kurumları da inançlarla kavgalı duruma düşmemeye, böyle bir görüntü vermemeye özen göstermelidir.
- Türkiye Cumhuriyetinin siyaset ve devlet kurumları, hem laiklik ilkesinin hem de Türk milletinin inanç ve değerlerinin sürekli kavga, gerginlik ve çekişme konusu olmaktan çıkarılması için üzerlerine düşen ortak görev ve sorumluluğun bilinci içinde olmalı ve bunun gereklerini yerine getirmelidir.
- Bireysel hak ve özgürlükler, devletin temel ilkeleri, Anayasal düzenin esasları ve hukuk sistemi, bu konuda rehber olmalıdır. Herkes, bu yönde bir mutabakata varılmasının şartlarını ve zeminini hazırlamak için ortak çaba göstermelidir".
"SORUNUN ÇÖZÜM YERİ TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ'DİR"
Toplumun önemli sancısı olan başörtüsü sorununun kangren haline geldiğini belirten Bahçeli, Türk milletini inciten bu sorunun zaman içinde kemikleşerek çözümsüzlük sürecine itilmesinin en büyük sorumlusunun, başörtüsünü siyasi amaçlarla istismar eden siyasi zihniyetler olduğunu iddia etti. Bireylerin vicdanını ilgilendiren dinin, özünde bir şahsi inanç meselesi olduğunu ifade eden Bahçeli, Yargıtay ve Danıştay'ın açıklamalarına atıfta bulunarak, "Başörtüsü-din ilişkisini yorumlamak, siyaset kurumunun
dışında kalan ve ilahiyatı ilgilendiren bir konudur" dedi. Türkiye'de başörtüsünün dinin bir vecibesi olduğuna inanan veya gelenek ve göreneklerine göre başörtüsü takan insanların varlığının sosyolojik bir gerçek olduğunu anlatan Bahçeli, "Başörtüsünü siyasi ve ideolojik bir simge olarak gören, bu sorunu siyasi ve diğer amaçlarla kullanan insanların ve çevrelerin bulunduğu da aynı şekilde bir vakıadır. Yüksek öğretim kurumlarında başörtüsünün laiklik ilkesine aykırı olduğunu, bunun Cumhuriyetin temel
ilkelerine meydan okuma aracı haline getirildiğini düşünen çevrelerin bulunduğu da bir vakıadır. Bu konudaki Yüksek Mahkeme kararları da bilinmektedir. Sorunun çözüme kavuşturulabilmesi için bütün kesimler sorumluluklarının bilinci içinde sağduyulu bir yaklaşım sergilemelidir" diye konuştu.
Çözümün ön şartının, bu konunun istismar düşünce ve niyetlerinin gölgesinden, ipoteğinden kurtarılması olduğunu savunan Bahçeli, siyasetin başörtüsünden elini çekmesi gerektiğini söyledi. Bahçeli, şöyle devam etti:
"Başörtüsü, siyasi ve ideolojik bir simge olarak görülmemeli ve kullanılmamalıdır. Bu şekilde düşünen ve hareket edenler, bu sakat yaklaşımı terk etmelidir. Bu konuyu ekonomik geçim kapısı olarak gören çevreler de, bundan vazgeçmelidir. Başörtüsünün ve dini inanç ve anlayışlar nedeniyle başörtüsü takılmasının, tek başına devlete ve rejime tehdit oluşturmayacağı da kabul edilmelidir. Bu konudaki polemik üslupları ve dışlayıcı-suçlayıcı söylemler değiştirilmelidir. Sorunun çözüm yeri Türkiye Büyük Millet
Meclisi'dir. Bu sorun, siyasi istismardan uzak bir karşılıklı iyi niyet, sağduyu ve anlayış ortamında, ortak akıl ve ortak çabalarla çözüme kavuşturulabilecektir. TBMM, bu konuda geniş çaplı bir ortak anlayışın şartlarını, zeminini ve ortamını hazırlamak için öncülük yapmalıdır. Başörtüsünün kanayan bir yara olmaktan çıkarılması için bulunacak çözüm; insani çözüm olmalı, siyasal ve toplumsal huzuru amaçlamalı ve milletle devleti karşı karşıya getirmeyecek, yeni gerilim ve çözümsüzlüklere yol açmayacak ve
hukuk düzeni içinde bulunacak, adil ve hakkaniyete uygun bir çözüm olmalıdır."
MHP Genel Başkanı Bahçeli, partisinin başörtüsü sorununu ve çözümüne bakış açısını şöyle dile getirdi:
"Milliyetçi Hareket Partisi'nin önerisi şudur: Bu sorunda toplumsal uzlaşmanın odağının kamu hizmetlerinden yararlanmada eşitlik ilkesinin olması öngörülmüştür. Bu amaçla Anayasa'nın Genel Esaslar Hakkındaki Birinci Kısmının kanun önünde eşitliği düzenleyen 10. maddesinde bir değişiklik yapılması ve eğitim, adalet ve yargı gibi kamu hizmetlerinin sunulmasında, bu hizmetleri alanlar bakımından hukuki eşitliğe aykırı uygulamalar yapılamayacağının hükme bağlanması önerilmiştir. Önerimiz sadece kamu hizmeti
alanları kapsamaktadır. Kamu kurum ve kuruluşlarında kamu görevi yapanlar, kamu hizmeti verenler kılık-kıyafet düzenlemelerine uyacaklardır. Başörtüsü sorunu, esas itibariyle yüksek öğrenim gören gençlerimizin kılık-kıyafet sorunu olarak ortaya çıkmıştır. Milliyetçi Hareket'in çözüm önerisinin odağında da, yüksek öğretim hakkından bu nedenle yararlanamayan kızlarımız bulunmaktadır. Yüksek öğrenim kurumlarında kılık-kıyafet meselesi, bu konudaki ilkenin Anayasa hükmü olarak yer almasından sonra, ayrıntılı
biçimde yasal bir düzenlemenin konusu olacaktır. Bu suretle isteyenin istediği kıyafetle yüksek öğretim kurumlarına girmesinin önü açılacaktır. Kamu hizmetlerinden yararlanılmasında eşitlik ilkesinin, kanun önünde eşitliği düzenleyen Anayasa'nın 10. maddesi içinde vurgulanarak Anayasal dayanağa kavuşturulmasına yönelik Milliyetçi Hareket'in önerisi, böyle bir yasal düzenlemeden sonra bunun Anayasaya aykırılığının ifade edilmesi durumunda, konunun eşitlik ilkesi de esas alınarak daha dengeli bir yoruma
kavuşturulabileceği düşüncesinden kaynaklanmıştır. Anayasa'nın üstünlüğü ve bağlayıcılığını düzenleyen 11. maddesi burada önem taşımaktadır. Bu madde, Anayasa hükümlerinin yargı organları ve idare makamlarını bağlayan temel hukuk kuralları olduğunu emretmektedir. Yüksek öğrenim dışındaki eğitim kurumlarındaki mevcut uygulama bundan etkilenmeyecek, aynen sürdürülecektir. Başörtüsü serbestisi ilk ve orta öğretimi kapsamayacaktır. Milliyetçi Hareket Partisi'nin toplumsal bünyemizi zehirleyen ve siyasi
istismar kapısı haline getirilen bu sorunu gündemden çıkartmak için ortaya koyduğu yaklaşımın amacı ve kapsamının bu esaslar ışığında anlaşılması, yersiz endişe ve tereddütlerin giderilmesi bakımından yerinde ve gerekli olacaktır."
"HER BEDELİ SEVE SEVE ÖDEMEYE HAZIR VE KARARLIYIZ"
Bahçeli, Milliyetçi Hareket Partisi'nin, sağduyu ile hareket ederek, toplumsal huzuru ve dayanışmayı esas alan bir anlayışla başörtüsü sorunun makul bir sonuca kavuşturulmasının ilk adımını attığını belirterek, "Bu konuda samimi ve kararlı olduğumuzdan ve bunun arkasında sonuna kadar duracağımızdan kimse kuşku duymamalıdır" diye konuştu.
MHP'nin 70 milletvekilinin Anayasa değişikliği teklifinde bulunmak için gerekli asgari sayının altında olduğunu hatırlatan Bahçeli, "Ancak bu çerçevede bir çözüm önerisi Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin önüne geldiğinde, Milliyetçi Hareket 70 milletvekili ile orada olacak ve bunu destekleyecektir. Şimdi herkes bir samimiyet, ciddiyet, iyi niyet ve kararlılık imtihanıyla karşı karşıyadır. Zaman, ucuz siyasi mülahaza ve hesaplarla hareket etmek zamanı değil, Türk toplumunu kucaklayacak hoşgörü ve basiret
anlayışıyla siyasi kararlılık ve irade sergileme zamanıdır. Gelinen bu noktada siyasi manevralara ve felaket tellallığına yer olmadığını herkes anlayarak tarihe ve millete karşı sorumluluğunun gereklerini demokratik meşruiyet anlayışı içinde yerine getirmelidir" şeklinde konuştu.
Bahçeli, bugün sergiledikleri yaklaşımın, iddia edildiği gibi Başbakan Erdoğan'ın son çağrısına karşılık atılmış bir adım olmadığını belirterek, "Biz daha önce ne düşünüyorsak bugün de aynı noktadayız" ifadesini kullandı.
MHP'nin AK Parti'nin 'koltuk değneği' olduğu iddialarına çok sert cevap veren Bahçeli, "Şerefli siyasi geçmişinde ve geleneğinde hiçbir kırılma olmayan; milli ve manevi değerleri istismar şaibesi bulunmayan Milliyetçi Hareket'in AK Parti'nin koltuk değneği olduğunu söyleyebilmek, bir cehaletin ve siyasi hesabın ürünü değilse, olsa olsa tedavi kabul etmez Türk Milliyetçiliği düşmanlığıyla izah edilebilecek bir hezeyandır" diye konuştu.
Bahçeli, MHP'nin terör, 301. madde, K. Irak, Kıbrıs ve AB ile ilgili hükümete yönelik muhalefet tavırlarını hatırlatarak, "MHP'nin ve kendilerinin nerede durduklarını, nasıl bir milli duruş sergilediklerini hatırlamalarını ve bunun ışığında kimin AK Parti'nin meşruiyet açığını karşılamak için bu zihniyete payandalık yaptığını, Türkiye'ye karşı hazırlanan tezgahlarda kimin amaçlarına hizmet ettiklerini ve hangi oyunlarda kendilerini ucuz bir piyon olarak kullandırdıklarını çok iyi düşünmelerini tavsiye
ederim" şeklinde konuştu.
Yargıtay ve Danıştay'ın açıklamalarına değinen Bahçeli, "Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ü 'en büyük Türk Milliyetçisi' olarak kabul eden Milliyetçi Hareket Partisi'nin, Türkiye Cumhuriyeti'nin niteliklerine bağlılık ve bunları koruma iradesi bahsinde herhangi bir kurumla tartışmaya girmeyi gereksiz addetmektedir" sözlerine yer verdi.
Bahçeli, şunları kaydetti:
"Türkiye'nin çalkantılı siyasi geçmişinde ara rejim çağrılarının yapıldığı, modernlik ve teknoloji temelinde müdahale ve muhtıra nitelendirilmelerine gidildiği talihsiz dönemler yaşanmıştır. Anayasal düzene, demokrasiye ve milli iradenin üstünlüğüne inanan her kurumun Cumhuriyetin temel niteliklerini korumak için Anayasa'ya sadık kalması ve devleti ve organlarını yıpratacak tartışmaların tarafı olmaması bu bakımdan özel önem taşımaktadır. Çok ağır bir bunalım sürecinden geçen, milli birliğini ve varlığını
tehdit eden çok ciddi iç ve dış güvenlik tehlikeleriyle karşı karşıya bulunan Türkiye, içine sürüklendiği çok yönlü krizler sarmalını biran önce aşmak zorundadır. Türkiye'nin geleceğinin en büyük teminatı, cepheleşme, kamplaşma ve kutuplaşmalara son vermek ve ortak milli ve manevi değerler etrafında birleşmek, kenetlenmek ve kucaklaşmaktır. Milli ve manevi değerlerin bir siyasi çekişme alanı olarak kalmasında çıkarı olan istismar ve gerilim politikaları, toplumsal huzuru dinamitlemekte ve kurumlar arası
gerginlikleri ağırlaştırarak siyasetin alanını daraltmakta ve toplumsal sorunları çözme kabiliyetini ve imkanlarını zayıflatmaktadır. Bu durumun Türkiye'nin ufkunu karatacak bir kaos ortamına davetiye çıkaracağını herkes kabul etmelidir. Türkiye'nin ve Türk milletinin geleceğini her mülahazanın üstünde tutan Milliyetçi Hareket Partisi, Türkiye Cumhuriyeti devletini kuruluş ilkeleri, siyasi yapısı ve milli ve manevi değerleriyle sonsuza kadar yaşatmaya ve bu uğurda gerekiyorsa her bedeli seve seve ödemeye
hazır ve kararlıdır. Biz geçmişte olduğu gibi bugün de bu değişmeyen hüviyetimizle tarihin ve aziz Türk milletinin huzurundayız ve vicdanen rahatız."