Gündem
  • 6.11.2004 01:09

"BİZDEKİ OYUNCULAR HORMONLU DOMATES GİBİ!.."

Ahmet Uğurlu (52), Tabutta Rövaşata filminde, oyunculuğunu öyle bir konuşturmuştu ki, herkes hayran kalmıştı. Dünyanın dört bir yanında aldığı 22 ödül de oyunculuğunun hakkını verdiğinin resmiydi. Fakat, sonra Ahmet Uğurlu sessizliğe büründü. Daha doğrusu biz her yaptığı işi, neredeyse davul zurnayla duyuranları o kadar kanıksamıştık ki, o tembel tembel bir köşesinde oturuyor, aldığı ödüllerin hazzını çıkarıyor sanıyorduk.

Halbuki o, İtalyanların ‘Peter Sellers ayarında oyuncu arıyorduk, Türkiye’de bulduk’ demesiyle kendini İtalyan sinemasında başrol oyuncusu olarak bulmuştu. Türkiye’de TV, tiyatro ve sinemada göremediğimiz Ahmet Uğurlu, dokuz yıl aradan sonra, bu hafta Devlet Tiyatroları’nda sahnelenmeye başlayan Yangın Duası adlı oyunla tekrar karşımıza çıktı. Ahmet Uğurlu geri döndü ama ağzını pek hayra açmadı.

Uzun zamandır sizden çıt çıkmıyor. Münzevi olmaya mı karar verdiniz?

- Çalışıyordum, kaybolmadım. Televizyonda olmayınca, yok sayılıyorsunuz. Avusturya’da ve İtalya’da filmler yaptım. Yabancı bir ülkede başrol oynayan ilk aktör unvanına sahibim, ama burada ‘nerdesin’ diyorlar.

Herkes yurtdışına açılmak için debelenirken, siz yapacağınızı yapmışsınız. İyi de bunun ‘piyasasını’ yapmaya hiç ihtiyaç duymadınız mı?

- Niye ihtiyaç duyayım? Bir bakkalın televizyonda olmadığım için beni yok sayması tuhaf değil ama bu işle uğraşanların takip etmemesi tuhaf. Bu ilgisizlik beni üzüyor.

İtalyan ve Avusturyalı yapımcılar sizi nasıl keşfetti?

- Yaptığım işleri görüp, onlar beni buldu. Tabutta Rövaşata filmi 22 ülkede ödül almıştı. Selanik’te Avrupa’nın en iyi aktörü, Kanada’da en iyi yorumcu seçildim. Bütün bunlar oralara gelen jürinin dikkatini çekti. Bazı sanatçılar, gruplar yurtdışında turneye çıktılar mı, Avrupa’ya açıldık, diyorlar. Yahu, Avrupa’da yine Türklere oyununu izletiyorsan, o yurtdışına açılmak değil, Avrupa’da yaşayan vatandaşlarına hizmet etmektir. Avrupa’da Avrupalılara oyununu izletiyorsan, o zaman evrensel boyutu yakalamış olursun.

Bu filmleri hangi dilde oynadınız?

- Çok iyi İtalyanca ya da Almanca bilmeye gerek yok. İtalya’da İtalyanca, Avusturya’da Almanca oynadım. Metinleri ezberledim, öğrendim.

Bu kadar aradan sonra niye tekrar tiyatroya döndünüz?

- Ben koltuğunun altında 10 karpuz taşıyanlardan değilim. Ne yapıyorsam o an ona konsantre oluyorum. Uzun bir süre konsantrasyonum sinemadaydı. O yüzden istememe rağmen tiyatro yapamadım.

İçinde tevazu olmayan samimi bir cevap verin. Kıymetiniz bilindi mi?

- Karım kıymetimi biliyor. Başkaları da vardır herhalde.

Sinema ve tiyatroda fazla ‘ekmek’ yokken, ekmeğin ve popülaritenin bol olduğu TV dizilerinde niye hiç oynamadınız?

- Benim hayatta tek şansım eşim oldu. Eşimden destek görmeseydim ben de olur olmaz işlerin adamı olabilirdim. Sevmediğim bir şeye beni asla itmedi.

Bu kadar televizyon dizisi var. Hiç mi size teklif gelmedi? Yoksa siz mi çok seçici oldunuz?

- Bu furyada benimle niye dizi yapsınlar. Onlar işi bilmeyenlerle yapmak istiyorlar. İyi bir şey yapmak sevdasında değiller çünkü. Ayda 60 tane dizi yayınlanıyor. Bana bir tanesinin yurtdışına satıldığını söyleyebilir misiniz? Niye satamıyorsunuz, çünkü standartlara uymuyor. Domates yetiştirdiği zaman dışarı satamıyorum diye hayıflanıyor adam. Çünkü ona bir anda büyüsün diye hormon vermişsin. Bizdeki oyuncular da, yapımlar da tıpkı hormonlu domates gibi işte.

Madem bu kadar gayri memnunsunuz, niye köşenizde sessiz kalıyorsunuz da savaşmıyorsunuz?

-
Para! Televizyonlara, bana yapım verin, diyorum vermiyorlar. İlla şu şirket olursa veririm diyorlar. O şirket olursa, kötü yapıyor. Kurumsallaşmış beş yapımcı var, onlar iyi bir şeye imza atmadılar. Şu kadarcık bir oyunculuğum var, (Parmağının ucuyla gösteriyor) o da bozulacak diye dizi seyredemiyorum. Ahmaklar savaşına çevirdiler. Bunları seyredersem oyunculuğum bozulur.

Kardeşiniz Mustafa Uğurlu’nun oynadığı diziyi nasıl buluyorsunuz?

-
Mesele şu dizi, bu dizi değil. Bu fanusun içindeki dizilerde, böyle yapımlarda, böyle senaryolarda. Ben de oynasam, dünyanın en iyi oyuncusu da oynasa fark etmez.

Kimileri sizi çirkin, korkutucu, kimileri de çekici, yakışıklı buluyor. Siz halinizden memnun musunuz?

- Çirkin bulan da, yakışıklı bulan da var. Tanımayanlar itici bulabilirler. Beni tanıyınca yahu sen çirkin bir adam değilmişsin derler. Bunları ben belirleyemem. Çok iyi bir adam değilim ama kötü bir adam da değilim.

Necef Hanım sizi yakışıklı buluyor mu?

- Necef beni çok yakışıklı bulur. Ama kızdığı zaman da çok çirkinsin der.

Yabancı filmde başrol

1996’da oynadığı ilk filmi Tabutta Rövaşata’nın hemen ardından, Avcı ve Avusturya yapımı olan Gökten Düşen Hazine filminde rol aldı. New York Times Art and Leisure Ahmet Uğurlu’ya yarım sayfa yer verdi. 1999’da başrolünü oynadığı ikinci Avusturya yapımı filmi, Doğum Yeri Absurdistan’ı bitirdi. 2000- 2001 yazında İtalya’da Tangram ve RAI Cinema ortaklığında Nemmeno in un Sogno filminde başrol oynayarak bir yabancı filmde başrol oynayan ilk Türk aktörü oldu.

KENDİME BİR MAL OLARAK BAKAMADIM

Ben yapı olarak girişken bir adam değilim. Abi yeni film çekiyorsunuz, ben de olayım, diye atlamam. Beni onların istemesini isterim. Kendime bir mal ve marka olarak bakamadım. 


Hürriyet Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 23:13

İLGİLİ HABERLER