
DEVLET BAHÇELİ'YE ERTUĞRUL ÖZKÖK DESTEĞİ!..
ERTUĞRUL ÖZKÖK'ÜN HÜRRİYET'TEKİ YAZISI:Manşete çıkmadan lider kalabilmek
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile son defa, Başbakan Yardımcılığı döneminde konuştum.
Şimdi o odada Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı sıfatı ile Abdullah Gül oturuyor.
Gazeteci olarak bazı siyasetçilerle konuşmak kolaydır, bazıları ile ise zor.
Mesela, Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile mülakat hep garantilidir.
Mutlaka manşete çıkacak bir cümleyi size verir.
Rahmetli Turgut Özal da böyleydi.
O daha çok manşetlik bir bilgi verirdi.
Mesela Talabani’nin Türkiye’ye yaptığı ilk gizli ziyaret.
Onunla zımni bir anlaşmamız vardı.
Önce "Bunu yazma" derdi.
Yazınca ertesi gün arar, siz kızacak sanırsınız. Oysa hiç beklemediğiniz bir tepki alırsınız.
"Mamafih yazman iyi olmuş" der.
* * *
Devlet Bahçeli zor bir siyasetçidir. Bir kere, fazla konuşmaz.
Konuştuğu zaman, manşetlik bir söz de söylemez. Buna karşılık söyledikleri çok önemlidir.
Akademisyen tarafının sağlam duruşu vardır.
Ama benim gözümde Bahçeli, söylediklerinden çok yaptıkları ile çok önemli bir siyasetçidir ve "yapmadıkları" ile bu önemi Türkiye açısından hayati bir misyona dönüşür.
Ne demek istediğimi biraz sonra anlatacağım.
* * *
Son görüşmemizde masasının üzerinde bir çalışma duruyordu.
Bu, milliyetçiliğin çağdaş anlamı üzerinde bir çalışmaydı.
"Milliyetçilik" ve "ülkücülük" kavramlarının 21. yüzyılda nasıl olması gerektiği üzerinde kafa yoruyordu.
O çalışma ne oldu bilmiyorum.
Ama bildiğim, çok iyi bildiğim bir şey var.
MHP’nin milliyetçilik anlayışı ve davranışı hiçbir zaman "Miloseviçleşmedi".
Bütün dünyada milliyetçi akımlar etnik ırkçılığa, yabancı ve göçmen düşmanlığına dönüşürken, Bahçeli’nin yönetimindeki MHP hiçbir zaman bu ilkelliğe düşmedi.
Şehit cenazeleri başında siyasi oportünizm yapmadı.
Oysa popülizm, milliyetçiliğin en zengin kaynağıdır.
Bahçeli buna tevessül etmedi.
Dünyanın birçok yerinde kendine "solcu" diyen partiler, milliyetçiliğin en arkaik slogan ve siyasetlerinden medet umarken, Bahçeli yönetimindeki MHP, milliyetçiliğin "vatanseverlik" anlamı üzerinde çalıştı.
Peki ne oldu?
Çok önemli bir şey oldu.
Fransa’da "Le Pen" gibi siyasetçiler yüzde 25 oyla bile marjinalleşirken, MHP, 1970’lerdeki ülkücü geçmişine rağmen, hepimizin gözünde meşru bir parti olarak kalmayı başardı.
Bu meşruiyetin ilk temellerini rahmetli Alparslan Türkeş attı.
Devlet Bahçeli, bunu daha da sağlamlaştırdı.
Türkeş’in pragmatik siyasetine, teorik bir katkıda da bulundu.
* * *
Bir lider ve bir parti "yapmadıkları" ile önem kazanabilir mi?
Söz konusu olan milliyetçi bir parti ise ve o ülke etnik bir çatışma riski taşıyorsa, evet kazanabilir.
Bahçeli, MHP Genel Başkanlığı’nın hiçbir anında "Kürt düşmanlığı" yapmadı.
PKK ile bu ülkenin Kürt vatandaşı arasına hep yüksek duvarlar çekti.
Bahçeli, şehit cenazeleri başında fırsatçılık yapmadı.
Ülkücü gençleri sokağa dökmedi.
Ermeni soykırımı iddialarına çok sert karşı çıktı. Ama Ermeni düşmanlığı, nefretini yaymadı.
Buna karşılık Güneydoğu ve Kıbrıs meselelerinde kendi politikalarını tavizsiz şekilde savundu.
Biz de yaptığı bir şeyi hiç unutmamalıyız.
Türkiye’yi ekonomik krizden çıkarıp, bugüne getiren gerçekçi ekonomik kararlarda onun da imzası var.
Bahçeli, MHP’yi Meclis dışında kaldığı sürede dahi gerçek bir kitle partisi ve iktidar adayı olarak tutmayı başardı.
* * *
Yarın MHP’nin kongresi yapılıyor.
Bu kongre Türkiye açısından çok önemli.
Ben pazar günü o salondan bir Türk Miloseviç’inin çıkmayacağına eminim.
Büyük bir ihtimalle Bahçeli yeniden genel başkan seçilecek.
Ama onun sadece genel başkan seçilmesi yetmez.
MHP delegeleri onu, partisinin bütün gücünü arkasına alan güçlü bir lider olarak sandıktan çıkarmalıdır.
MHP seçime güçlü bir iktidar alternatifi olarak işte bu meşru çağdaş zihniyetle gitmelidir. Güncellenme Tarihi : 25.3.2016 00:14