HAKAN ALBAYRAK, PARİS''İN BUGÜNÜNÜ 10 YIL ÖNCE YAZMIŞ...
ZEKİ COŞKUN''UN RADİKAL''DAKİ YAZISI:
İsyan ateşleri
Elbette söner başıbozuk takımının tutuşturduğu isyan ateşleri. Paris yine ışığın, şarabın, aşkın, modernitenin, uygarlığın başkenti olarak kutsanır. Ama ''pislik'' hep oradadır, bütün o ışıltının yanı başında. Zulmün, kibrin yarattığı o aykırı koku hep duyulur.
Kendi yarattığı ve yanı başında duran ''öteki dünyalılar''ı görmeyen Fransız''ın diyelim ki 10 yıl kadar önce Türkiye vatandaşı, Çerkez bir Müslüman gencin kaleme aldığı dizelerden haberi yoktur tabii ki.
Her şey bir rüzgâra bakıyor abi
Bakma esrar çekip mayıştıklarına
Bir gün var ya bir gün bu Mağribli çocuklar
Bir gün yakacak Paris''i
Bakan görür. Yukarıdaki dizelerin sahibi Hakan Albayrak, Mağribliliği yaşamış, bilen biri. Kafkas kökenli ailesi, Anadolu ortayaylasını -galiba Kayseri dolayları- yurt tutmuş. Olmamış, ver elini ''elkapıları''; Almanya. ''Öteki''liğin nasıl bir şey olduğunu iliğine kemiğine dek yaşıyarak biçimlenmiş kimliği, zihni, dili. Esrar çekip mayışan çocukların niye, neden öyle olduklarını biliyor, görüyor, ne yapacaklarını da söylüyor.
Paris''in muhtemel yangını ''öteki dünya''dan bir gencin içine doğmuş(?!), kime ne?
Hadi onu geçelim, Paris değil ama Londra sokaklarını, gettolarını epeyce arşınlamış Barbaros Devecioğlu''nun bu yıl çıkan romanını da pek kimselerin umursadığını sanmam. ''Otoyol Kenarında Yanan Ateşler'' adını taşıyordu roman. Şehirle onun yanı başındaki gettonun tamamen ayrı iki dünya haline geldiğine işaret ediyordu.
Getto, yani ''otoyol kenarı'' ahalisi tarih öncesinin de öncesini yaşıyordu. Şehir ahalisiyse tabir yerindeyse gelecek zamana geçmişti çoktan. Şehirden kazara o taraflara -otoyol kenarına- yolu düşenler, ölümü göze almış demekti. Arabaları da, kendileri de parçalanıyordu. Ne tuhaf; Paris havalisinde olduğu gibi ateşler yanıyordu, otoyol kenarında...
''''Kaldırımlarda yanan ateşler, sokak lambasının direğinin dibinde kıvrılıp yatan evsizler, gözleri oyulmuş şahısları andıran terk edilmiş eski otomobiller, çivisi çıkmış tabelalar ve sürüler halinde dolaşan sahipsiz köpeklerin görüntülerini resmeden filmler seyredilip, romanlar okunmalı. Bu sayede yaklaşan karanlığa karşı bir nebze hazırlıklı olma şansı yakalanabilir,'''' diyordu romanda İhtiyar''ın göz attığı metin.
Paris''te ya da bir başka metropolde, örneğin ABD''de ya da onun ikinci-üçüncü elden bağımlılarında, yaşadığımız coğrafyada, Şehir şu şarkıyı söyler: ''''Fakirler, evsizler, cahiller ve bizi anlamayanlar neden oy versin? Bunlar zaten ilerlemeye karşı. Bu tip bir idare modern şirketlerde yok. Biz kendimizi niye buna mahkûm ediyoruz?''''
O şarkıyladır ki, kendilerini Tarih''in ve zamanın ötesine geçmiş sayar yeni küresel-dünya egemenleri, onların akıl hocaları, sözcüleri. Ayakbağı olan bütün alt tabakanın, hele de rengi bozukların iptali, imhası gerekmektedir. Yangın oradan çıkar.
Fransa''nın şimdiki içişleri bakanı, cumhurbaşkanı adayı, getto ahalisine, özellikle oraların ipsiz-sapsız gençliğine ''serseri-pislik'' derken, asla tek başına değildir. Aynı şekilde yaşadıkları semtleri, komşusunun, hatta akrabasınınki dahil önüne gelen arabayı tutuşturan ''serseriler'' de sadece Paris gettosuna mahsus değildir, sadece Mağribli değildir.
* * *
Daha 19. yüzyıl başlarında ''''Vitrinler söylüyor şimdi, bulvarların ışıklı şiirini'''' diyordu Balzac. Şimdi o şiir, ekranlar üzerinden gün boyu aralıksız yineleniyor tüm dünyada. Kasapların, lokantaların kapısında yutkunup duran kediler, köpekler gibi gün boyu ekranlara, vitrinlere birer küfür gibi bakıyor tüm Mağribiler...
Ateşler söner. Küfür bakidir. Orada ve burada, her yerde.
Güncellenme Tarihi : 25.3.2016 10:41