Eski Bakan Hikmet Uluğbay, geçtiğimiz günlerde piyasaya çıkan ''Siyasi Linç'' isimli kitabında, ''''Üç bankaya el koymayarak görevini kötüye kullanmakla'''' suçlamasına karşın, aradan geçen iki yılda hakkında ne soruşturma komisyonu kuruluyor ne de suçlamanın arkası geliyor. O da oturup bir ''savunma kitabı'' yazmış. Kitabında, ''''Suçlamada bulunanlar savunma hakkı tanımadı. Ben de yargıç olarak sizi, ulusumu seçtim'''' diyor. Uluğbay, o dönemde, murakıpların raporlarına karşın üç bankaya el koymadığını, eğer el koysaydı, bunun domino etkisi yapacağını savunuyor.
Dünyanın kriz sıtmasına tutulduğu bir dönemde Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı olduğunuzu hayal ediniz. Bankalar yeminli murakıpları öncelikle üç bankaya (Yaşarbank, Esban, Yurtbank), sonrada sırada bekleyen diğerlerine el koyma kararı almanız yönünde raporlar iletiyor. Ama bu kararı alırsanız, ''''Türkiye''nin altından kalkamayacağı bir krize neden olacağınızı'''' düşünüyorsunuz. Dört yıl sonra anlıyorsunuz ki bankalara el koymazsanız görevinizi ''''kötüye kullandığınız'''' iddiasıyla Yüce Divan''da yargılanabilirsiniz!..
Meclis Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu, 2003 yılında sizi ''''Üç bankaya el koymayarak görevinizi kötüye kullanmakla'''' suçluyor. Ama ne hikmetse aradan geçen iki yılda hakkınızda ne soruşturma komisyonu kuruluyor ne de suçlamanın arkası geliyor. Siz de oturup hayali veya kurulmasını muhtemel gördüğünüz soruşturma komisyonuna sunulmak üzere savunma hazırlayıp kitap haline getiriyorsunuz. Kitabı neden yazdığınızı şöyle ifade ediyorsunuz:
''''Suçlamada bulunanlar kendimi savunma hakkı tanımadılar. Ben de yargıç olarak sizi, ulusumu seçtim.''''
Sözkonusu kitabın adı ''''Siyasi Linç''''. Yazarı ise eski Devlet Bakanı Hikmet Uluğbay.
''Yargılamadan önce...''
Yaşadıkları Aziz Nesin''lik hikaye tadı veren Uluğbay şöyle konuşuyor:
''''Bankalara el koymak suretiyle krizi tetikleseydim, efendim ben raporları uyguladım diye kendimi savunmak durumunda olamazdım. Çünkü benim veya ekonomiden sorumlu herhangi bir bakanın görevi, görevde bulunduğu sürece ülkesini krizlerden korumak, bunalımlara düşürmemektir.''''
Kitapta yeralan bir Kızıldereli özdeyişi var: ''''Bir insanı yargılamadan önce, gökte üç ay eskitinceye dek onun makosenlerini giyerek yürü.''''
Uluğbay, Devlet Denetleme Kurulu (DDK) raporuna dayanarak kendisine suç isnat eden ama yargılamayan Meclis''i konuştuk. Eşi Nedret Hanım ikramlarda bulunurken evinin küçük bahçesindeki neşeli kuş cıvıltıları içinde sorularımızı yanıtladı.
Borç verenler de etkilenecekti
Murakıp raporlarına rağmen üç banka için el koyma kararı neden almadınız?
1997''de Güney Asya''da başlayan kriz 1998''de Rusya''ya sıçradı. Aynı yılın sonunda Brezilya krizi başgösterirken, Türkiye her sarsıntıda etki altındaydı. Hatırlayacaksınız o dönem Türkiye''den 7 milyar dolar civarında kısa vadeli sermaye çıkmıştı. Benim suçlandığım üç banka var, ama 11 banka 64/1 durumundaydı (gözetimde tutulan bankaları kastediyor). Bunlardan birisine dokunduğunuz vakit domino kuramının hemen hareket geçip bankaların birbirini tetiklemesi sözkonusuydu. Zaten bu bankalardan hiç biri sonradan dışarıda kalmadı ve sayıda 22''ye ulaştı. Sadece devlet kesimi değil, banka kesimi de dışarıdan kısa vadeli döviz cinsinden borçlanma yapıyordu. 1998 sonunda 11 küsür milyar dolar kısa vadeli borçlanma yapmıştı.
Hazine''nin 1994 - 1998 sonu arasındaki dönemde dışarıya yaptığı net dış borç ödemesi 12 milyar dolar civarındadır. Banka sistemi dışarıdan kısa vadeli ve döviz cinsinden borç alıp, Türk Lirası olarak Hazine''ye veriyordu. Reel faizlerde çok yüksekti.
Dolayısıyla üç bankaya el koyduğunuz vakit, Türk bankalarına kaynak aktaran diğer kurumlar da etkilenecekti. İyimser senaryoya göre düşünün, dışarıdan borç verenler ''''vadesi gelen borcu yenilemedi ama hemen ödeyin de demediler.'''' Bunun anlamı 11 milyar dolarlık fonun bir yıl içinde bankacılık sisteminden geri çekileceğidir. Böyle bir ortamda içerideki yüksek faizlerle ödemeler sisteminin nasıl tıkanacağını gözönüne getirin. Görev yaptığım dönemde dört ay süreyle devletin topladığı vergi gelirleri faizleri ödemeye yetmiyordu. Bunun sürdürülebilmesi mümkün mü?
''Raporu da alamadım''
DDK, ifadenize başvurdu mu? Hakkınızdaki tahkikat yapıldığını biliyor muydunuz?
Benim savunmamın alınması gerekirdi. DDK raporu Başbakanlığa gitmiş, Meclis''e sevkedilmiş, basına da yansıyor bizim öyle haberimiz oluyor. Raporu Meclis''ten edinebilir miyim diye düşündüm. Bana ''''ilgililere soralım, vermemiz sözkonusu olabilirse biz size bildiririz'''' dediler. Telefon numaramı bıraktım ayrıldım. Sonradan bir şey çıkmadı.
Komisyon çalışmaları da bitti denilince Meclis''e bir dilekçeyle başvurdum. Hem Komisyon hem de DDK raporlarının birer nüshasının tarafıma verilmesini istedim. Meclis Başkanlığı''ndan gelen cevapta raporun henüz basımının tamamlanmadığı ve milletvekillerine dağıtım yapıldığında bana da bir nüsha verilebileceği bildirildi. Ama yazıda bir husus daha vardı. Diyordu di ''''DDK raporu gizli kaydıyla bize intikal etti. Bu nedenle bu raporu veremeyiz. Gidin DDK''dan isteyin'''' dediler. DDK''ya başvurdum ve ''''suçlandığım raporu istiyorum'''' dedim. Oradan da aldığım yanıt ''''Özel kişilere raporları veremeyiz. Kanununumuz gereği biz Başbakanlığa intikal ettirdik'''' şeklinde oldu. Rahmetli Aziz Nesin söylerdi. Türkiye''de Aziz Nesin olmak çok kolay çünkü bol miktarda malzeme var diyordu. Çok haklı.
''3''ü 23 yapmışlar''
Meclis sizi suçlarken iyi çalışmamış mı?
Mevduat çekilişlerinin hızlandığı dönemde TMSF''nin isteği üzerine bir bankaya 3 trilyon liralık kaynak kullandırılmasına onay veriyorum. Ama komisyon bu onayı ''''23 trilyon lira'''' olarak kayda geçiriyor. Böyle bir suçlama yapılırken insan bir zahmet eder, açar benim onayımı okur. İlave 3 trilyon kaynak aktarıldığını belirten onayda şu ifade vardır: Bu bankaya TMSF ve murakıpların tavsiyeleri üzerine iki defa 10''ar trilyon lira kaynak kullanma limiti tanınmıştır. Fakat bu banka fiilen en fazla 20''nin 17''sini kullanmıştır. Borcuna sadakat göstermiş 6 trilyonunu geri ödemiştir ve 3 trilyon önerisi geldiğinde zaten borcu 11 trilyona inmişti. Söylentilerle birlikte yeniden çekilişler olunca bana durum rapor edilirken bir iki gün için 3 trilyon lira destek olunursa sorun aşılabilir deniliyor. Ben de o dönemin koşulları içinde (10 Haziran sendromu) ''''tamam kullandıralım'''' diyorum. Meclis''ten çıkan bir raporda da hatalar olmamasını vatandaş olarak bekleme hakkım var.
İntihar girişiminin perde arkası
Sebeplerden biri de bankalar
O gece, hafızamıza nakşolmuştur. Çünkü Cumhuriyet tarihinin en önemli olaylarından biridir. Gece yarısından sonraydı; haber merkezinden gelen telefonla evden apar topar hastaneye koşturmuştum. Hikmet Uluğbay intihar girişiminde bulunmuştu. Tarih 7 temmuz 1999, saat 00.45.
Tesadüf eseri Uluğbay''yla 6 yıl sonra yine aynı gün (7 Temmuz''da) biraraya geldik. Uluğbay, ''''Saçlarınız kırlaşmış'''' derken görüşmeyeli kaç yıl olduğunu belirlemeye çalışıyorduk. Söyleşi konumuz yeni yayınlanan kitabıydı ama o konu hiç aklımdan çıkmamıştı. Uluğbay''ın kişiliğini dikkate aldığınızda intihar girişimini konuşabilmek için bizim gibi insanların cesarete ihtiyacı vardı. Yüz yüze görüşmemizde bu konunun ötesinden berisinden geçtik, konuşmayı ise ancak ertesi gün telefonla yapabildik.
''''Doğrudan sorsaydınız bu konuyu da konuşurduk'''' dedi Uluğbay. ''''Sizi o tetiği çekmeye zorlayan bankalarla ilgili gelen bazı telkinler miydi'''' diye sorduk. Uluğbay''ın yanıtı şöyle oldu:
''''Hayır, herhangi bir telkin yoktu. Bire bir bankalar hadisesini bu sürece bağlamak yanlış olur. 1999 yılında beş sayfalık bir açıklama yapmıştım. O açıklamada da belirttiğim gibi yaşadığım yorgunluk ve gerilimin birikmesi üzerine bu olay gerçekleşti. Tabi ki bir anda verilen irrasyonel bir karardı bu. Tabi bu gerilimde bankaların da katkısı vardır. Bunu yadsımak mümkün değil. Zaten o karar sakin ve dinlenmiş ortamda alınabilecek bir karar değildi.''''
Uluğbay intihar girişiminin arkasında bir şeyler aramanın doğru olmadığını belirtirken o dönem yapılan yayınları, ''''İnsan kıyımına yönelik, iftira, faraziye ve hayal ürünü'''' olarak değerlendirdi. Uluğbay nezaket ölçülerini bırakmadığı halde ailesiyle ilgili yayınlara halen öfke duyduğu ifade ederken, ''''yargısız infaz yapılmıştı'''' diyerek basın etiğine işaret etti. Konuşmayı bir noktada kesmek durumunda kalmıştım. Çünkü Uluğbay öyle bir insandır ki, ''''Kitabınızı okudum ve kitap üzerine konuşmak istiyorum'''' dediğinizde, ''''Sabredip okuduğunuz için teşekkür ederim'''' yanıtını verir.
Güncellenme Tarihi : 17.3.2016 12:32