Medya
  • 22.11.2002 12:41

MEDYADA DEPREM KAPIDA

KAYNAK : Haber Vitrini Sarsıntılı ortamlar, en fazla ve pek çok kurumdan önce, kendini medyada belli eder. 3 Kasım seçiminin medyada depreme yol açması kaçınılmazdı. Gazete ve televizyon kanallarında şimdiden taşlar yerinden oynadı; ortalığın durulması epey vakit alacaktır. Şu trafiğe biraz yakından bakalım: Serdar Turgut uzun yıllardır çalıştığı, köşe yazarı olduğu Hürriyet'i bıraktı, Akşam'a geçti. Cumhuriyet'te yazan Yalçın Doğan artık Hürriyet'te. Eski Hürriyetçi Zeynep Atikkan sütunu elinden alındığı için epeydir okur karşısına çıkamıyordu; şimdi o da Akşam'da. Murat Birsel Sabah'ta başladığı yazarlık serüvenine şimdilerde Vatan'da devam ediyor. Sabah'tan Hıncal Uluç da Vatan yolunda. Kürşat Başar ise Star'a veda etti. Eğer sezgilerim beni yanıltmıyorsa, kısa sürede meydana gelen bu gelişmeler esas 'deprem' değil, bunlar 'öncü şoklar'; gerçek altüst oluşu bundan sonra beklemek lâzım. Türkiye'deki çarpık yapılanma, medya ile politikayı, gazeteci ile politikacıyı 'suç ortaklığı'nda 'ayrılmaz ikili' haline getirdi. Medya patronlarını baştan çıkarıp bilmedikleri alanlara girmelerini sağlayan, hiç kuşkunuz olmasın ki, politikacılardı. Geçmişte, ballı-börekli teşviklerle besledikleri medya gruplarını, küçük ulufeler tatmin edici olmaktan çıkınca, bankacılık sektörüne yine onlar soktu. Bunun tersi de doğrudur. Politikaya ters tipler, yıllarca Meclis'te bulundular, her hükümette bakan olabildilerse, bunu, kendi becerilerinden çok medyaya borçlular. Bugün herbiri baraj engeline takılan partilere biraz daha yakından bakınız, şu gerçeği göreceksiniz: Çoğunun liderini o mevkiye medya taşıdı; halktan tokat yemelerinin sebebi olan geniş kitlelerin çıkarlarına ters politikalarını alkışlayan da medyaydı. Kendi eseri olan halkı dışlayan ortamda olağanüstü etkili hale gelen medya, suç ortaklarının çıkarlarını ön planda tutan çarpık bir politik sistem oluşturabildi. Buna, kısaca, 'çirkin ortaklık' da diyebiliriz. Politik olarak halktan en az on yıl çaldı bu ortaklık; maddi açıdan da milyarlarca doların ziyânına mâl oldu. Medyanın halkla arasına girmesi yüzünden gerçek yüzünü yıllarca saklamayı başaran politikacılar, bu işlevi sürdürmesinin bedelini, devlet kaynaklarından ulufe dağıtarak ödediler medyaya. 3 Kasım, 'çirkin ortaklık' bakımından denizin bittiği tarihtir. Medyada bugün yaşanan hızlı trafik bir 'öncü şok'; denizin tükendiği, sona gelindiği henüz tam olarak idrak edilmiş değil çünkü. Kozmetik değişikliklerle yola devam edilebileceği, makyajla durumun kurtarılabileceği, yanaklara sürülen allığın yeni politikacıları aldatabileceği sanılıyor. Beklenen, eski düzenin bir şey olmamışcasına devam ettirilmesidir. Oysa buna imkân bulunmuyor. İmkânsızlık, kısmen onun da etkisi bulunsa bile, "Yeni politikacılar kandırılamaz, faka bastırılamaz" iddiasından kaynaklanmıyor. Yıllardır süren ve "Ben senin sırtını kaşıyayım, sonra sen benimkini kaşırsın" biçiminde çalışan köhnemiş düzen, eski politikacılar ayakta kalsaydılar bile, varlığını sürdüremezdi. Devletin sağa-sola dağıtabileceği kaynak kalmadı; halkın fukaralığında bıçak kemiğe dayandı. 3 Kasım öncesinin medya düzeni kırıntı ulufelerle sürdürülemezdi. 'Öncü şok' uyarı yerine geçmez, medya patronları ve yöneticileri kozmetik değişikliklerin vaziyeti kurtarmaya yetmediğini anlayamazlarsa, fay mutlaka kırılacak ve medya piyasası en az 7.4 şiddetinde depreme mâruz kalacaktır. Yapılması gereken, bu dönemin şartlarını iyi algılayıp o şartlara uygun yeniden yapılanmayı gerçekleştirmektir. Dünkü 'soygun düzeni'ni, 'çirkin ortaklığı' yayınlarıyla ayakta tutmuş yazarlar ve yöneticiler artık o söylemleriyle halkın karşısına çıkamazlar. Çıkmaya devam ederlerse, bir süre sonra, ne hale geleceklerini şimdiden tahmin edebiliriz. Dünün medyası 3 Kasım'la birlikte sona erdi, şu anda uzatmalar oynanıyor; bu mesleğin itibar derdindeki gerçek sahiplerinin yarının medyasını şimdiden planlamaları gerekiyor. (Fehmi Koru/ Yeni Şafak) Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 18:44

İLGİLİ HABERLER