Gündem
  • 27.3.2002 06:00

MUMCU HÜKÜMETE VERDİ VERİŞTİRDİ...ÇEŞMENİN BAŞINDAKİLER KENDİ TESTİSİNİ DOLDURUYOR

KAYNAK : Haber Vitrini ZAFER ÇAKMAK ANKARA - ANAP Genel Başkan Yardımcısı Erkan Mumcu, hükümetin çıkardığı memurlar kararnamesiyle ilgili olarak, 'çeşmenin başında bulunanların o musluktan akan suyu önce kendileri iştihaları kadar aldıklarını' söyledi. ANAP Genel Başkan Yardımcısı Mumcu, Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Araştırma Topluluğu tarafından düzenlenen, 'Demokrasi Pratiği Nasıl Yapılır' başlılıklı konferansı konuşmacı olarak katıldı. Konferansa öğretim görevlileri ve öğrenciler katıldı. Konferansın başında Mumcu'yu tanıtan öğrenci, Mumcu'yu 'sivri bir tip' diye niteledi. Mumcu, konuşmasının başında kendisine yöneltilen sivri yakıştırmasını reddetti. Siyasal sisteme yönelik eleştirilerine karşı yapılan suçlamaların, bu eleştirilerin içeriğine ilişkin olmadığını vurgulayan Mumcu, 'sivri' yakıştırmasının bir yıldırma taktiği olduğunu ifade etti. Mumcu, yaptığı sunuşun ardından konferansa katılan öğrencilerin sorularını cevaplandırdı. Soru-cevap bölümünde öğrenciler Erkan Mumcu'yu sorularıyla terletti. Bir öğrencinin, 'Biz sizi seviyoruz. Ya siz ANAP'ı düzeltin ya da şu anda yanlış yerdesiniz' şeklindeki yorumuna cevap veren Mumcu, çok doğru bir yerde olduğunu belirterek, ANAP'ın kendisi gibi düşünen ilk ve tek parti olduğunu savundu. "SİYASETİN ETKİSİZ KILINMASI, HALKIN SAHNE DIŞI BIRAKILMASI ANLAMINA GELİR" Daha sonra söz alan bir öğrenci, İmam Hatip Lisesi mezunu olduğunu ve bu nedenle üniversite sınavında 24 puanının düşürüldüğünü, kız kardeşinin de İmam Hatip Lisesi'nde okuduğu halde başörtülü olduğu için okula alınmadığını söyledi. Gözleri dolan öğrencinin, '28 Şubat süreci içinde halkın manevi değerleri rencide edildi. Bugünkü sivriliğinizi insan hakları için o gün neden göstermediniz?' şeklindeki sorusu üzerine Mumcu, öğrenciyi, gündemi yakından izlememekle suçladı. Soruyu soran öğrencinin kendisine 'sivri' demesine de öfkelenen Mumcu, doğru bildiğini söyleyen siyasetçilere bu tür nitelemelerle 'deli gömleği' giydirilmeye çalışıldığını ifade etti. Mumcu, siyasetçilerin sessiz ve durgun bir buda heykeli gibi bakmaları halinde bir gün birilerinin 'kral çıplak' diyeceğini ifade ederek, "Siyasetçinin tesirsiz hale getirilmesinden elde edilecek fayda toplumun faydası değil. Siyaset, halkın yönetime karşı elindeki yegane silah. Siyasetin etkisiz bırakılması, halkın sahne dışı bırakılması anlamına gelir" dedi. Mumcu, 7 yıldır siyasetin içinde olduğunu ve söylediği tüm sözlerin ortada durduğunu kaydederek, kimsenin, başörtüsü yasağı konusunda duyarsız kaldığını söyleme hakkı bulunmadığını savundu. Mumcu, "Tam tersine bu sorunları çözeceğini vaadederek daha fazla siyasi tercihe mazhar olup da bu konuda en küçük bir samimiyet göstermeyenlerin hepsinden hesap sorabilecek kadar samimi bir duruşumun olduğunu düşünüyorum" diye konuştu. 'EĞİTİM, EVRENSEL BİR İNSAN HAKKIDIR' Bu konuda ideolojik tutum izlendiğini kaydeden Mumcu, eğitim hakkının evrensel bir insan hakkı olduğunu ve bu hakkın biçimsel gerekçelerle engellenmesinin temel bir insan hakları ihlali olduğunu söyledi. Problemi bertaraf etmek için o problemi doğru görmek ve doğru çözümü ortaya koymak gerektiğini vurgulayan Mumcu, Türkiye'deki cari yaklaşımın, bu sorundan türlü siyasi menfaatler çıkarmaya yönelik olduğunu öne sürdü. Başörtüsü sorunuyla muhatap olan insanların kendilerine bir saldırı yöneltildiğini düşündüğünü ve bu insanlara karşı siyasi bir arz olduğunu belirten Mumcu, bu iki düşüncenin birleşmesi sonucu Türkiye'nin aradığı konsensüsün her geçen gün geciktiğini ve insanların uzlaşıdan uzaklaştıklarını ifade etti. Mumcu, ortaya çıkan ortamdan sadece iki zıt kutupda duranların yarar sağladıklarına işaret ederek, "Olan, Türkiye'nin huzuruna oluyor. Enerjisini çatışmalarla heba etmesinden başka birşeye yaramıyor" şeklinde konuştu. Bu meselenin suistimal edildiğini herkesin bildiğini kaydeden Mumcu, herkesin kendini olayın muhataplarının yerine koyması yöntemini izlemesi gerektiğini belirtti. Mumcu, kendisinin sorunun çözümüne yapabileceği tek katkının, her platformda doğruları ifade etmek olabileceğini söyledi. "BİR İNSANIN TEMEL HAKLARINI İHLAL ETMELE HİÇBİR SİYASİ OTORİTENİN HAKKI YOK" Mumcu, bir öğrencinin yeni YÖK Yasa Tasarısı ve hükümete yönelik eleştirileri üzerine, dile getirilen eleştirilere kendisinin de ekleme yapabileceğini ifade etti. Türkiye'de 'memlekette eğitim yok' şeklindeki görüşün sıkça dile getirildiğini anlatan Mumcu, bu söylemin faşist bir söylem olduğunu ve gerçeği yansıtmadığını savundu. Bu söylemde anlatılmak istenen eğitim şeklinin tek tip insan üretmek olduğunu öne süren Mumcu, üniversitelerin, tek tipleştirmeye adanmış kuruluşlar haline geldiğini söyledi. Mumcu, hem başörtüsü hem de eğitim sorununun kaynaklandığı anlayışın, 'biz insanları mutlak doğruya göre istediğimiz şekilde biçimlendiririz' anlayışı olduğunu belirterek, bir insanın temel haklarını ihlal etmeye hiçbir siyasi otoritenin hakkı bulunmadığını vurguladı. "SİYASET HALKA YASAKLANDIĞI ÖLÇÜDE MEŞRUİYETİNİ KAYBEDER" Mumcu, bir başka öğrencinin, 'Türk siyasetinde 'yandaş bulma' anlayışı hakim. Türkiye için bu nasıl bir sonla noktalanacak?' şeklindeki sorusuna ise şu karşılığı verdi: "Türkiye'de sisteme ilişkin çözüm bekleyen bir çok sorun var. Ayrıca sistemli çözümler bekleyen bir çok sorunlu alan var. Türkiye'de siyasi partiler sistemi, 1960 ve 1980 darbeleri sonrası edinilen tecrübeler sonucu böyle dizayn edilmiş. Önüne gelen siyaset yapmasın diye bir siyasi partiler düzeni kurmuşlar ama kelimenin her türlü anlamıyla 'düzen'. Bu düzeni değiştirmek lazım. Siyasi partiler sistemi, sistem kuran bir sistem. Herkes kendisini seçecek olanı seçiyor. Halka kesinlikle kapalı. Bunun en önemli sebebi siyasi partiler sistemi iken ikinci sebebi ülkedeki idari sistem, kamu yapılanması. Ülkedeki ekonomik kaynakların kullanılmasında ve dağılmasında devlet mekanizması yegane aktör olduğu için kaynakların nasıl kullanılıcağına dair söz söyleme yeteneği sadece devlet sisteminde varolduğu için, sivil mekanizmalar devrede olmadığı için, oturmuş bir demokrasi ve sivil toplum olmadığı için bu kaynak paylaşımında söz sahibi olmak son derece önemli birşey. En son memur kararnamesinde de gözüktü ki çeşmenin başında olanlar, musluğu açma ve kapatma otoritesini elinde bulunduranlar, bu musluktan akan sudan kimin ne kadar istifade edeceğine karar verenler önce kendi iştihaları kadar bir alıyorlar ordan. Orada bulunmak çok önemli. Bunun içinde bir mücadele var. Ancak bu mücadelede paydaş sayısının artması, pay sabit kaldığı için son derece sıkıntılı bir sorun. Erken kalkıp, önceden gelip çeşmenin başında yer tutanlar hiçbir biçimde bunu demokratik prosedürlerde halkla paylaşmaya yanaşmıyorlar. Onun için delegel sistemi adı verilen sistem, halkla aralarında bir izolasyon, görünmeyen bir demir perde." Ekonominin ve kaynakların tamamının, devletin elinde olduğu bir sisteme 'komünizm'den başka bir şey denemeyeceğini belirten Mumcu, siyasetin halka yasaklandığı ölçüde meşruiyetini kaybedeceğini ileri sürdü. Mumcu, Türkiye'nin en önemli önceliğinin, Siyasi Partiler Kanunu'nun değişmesi olduğunu vurgulayarak aksi takdirde hiçbir soruna çözüm bulunamayacağını dile getirdi. Mumcu, "Eğer siyaset bu ülkenin evreni üzerinde yeni bir iklim yaratmak istiyorsa kendi meşruiyet alanını sağlam bir şekilde tesis etmek zorundadır ve bunun tek yolu, kapılarını sonuna kadar halka açmaktır" dedi. Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 15:59

İLGİLİ HABERLER