Gündem
  • 13.6.2005 12:35

ÖZAL, ASKER KORKUSUNDAN BUSH''LA YAKINLAŞMIŞ...

Hasan Celâl Güzel: ''''Turgut Özal''ın baba Bush ile yakınlaşmasının ardındaki sebeplerden biri de nedir biliyor musunuz? ''Asker darbe yapacak olursa, Amerikalılar''a söyleriz, yaptırmayız'' düşüncesi...'''' * 30 yıl devlet hizmetinde bulundunuz, bakanlık, parti genel başkanlığı yaptınız. Bu süreçte pek çok tarihi gerçeğe de tanıklık ettiniz. Bunlardan biri de 12 Eylül süreciydi. Süleyman Bey, başbakan; Turgut Bey, başbakanlık müsteşarı, siz ise müsteşar yardımcısıydınız... 12 Eylül, sizleri nasıl yakalamıştır? 12 Eylül''ü, ben bir gün öncesinden öğrendim. Sonradan MHP Ankara Belediye Başkanı adayı olan Hüseyin Erdem, iyi bir bürokrattır. Asteğmendi ve bir kuvvet komutanının yaverliğini yapıyordu. Geldi, ''''Abi!.. ''Annem hastanede ölüm döşeğinde!'' diye zorla izin kopardım. İzinler kaldırıldı. Konuşulurken de duydum, bu adamlar, yarın el koyacaklar. Haberin olsun diye geldim'''' dedi ve bunları söyleyip gitti. Ben, bunu Turgut Bey''e anlattım. Ciddiye aldı ve ''''Süleyman Bey''e muhakkak söylemelisin!'''' dedi. O gün perşembeydi, Bakanlar Kurulu vardı. Süleyman Bey, yanında bir sürü AP''li ile Bakanlar Kurulu''ndan çıkarken, ''''Çok hayati bir konuda görüşmek istediğimi!'''' söyledim. ''''Hemen mi görüşmen lazım?'''' diye sordu. ''''Hemen görüşmem lazım, çok önemli!'''' dedim. Evvela, ''''Anlat...'''' diyecek oldu, ama etrafında o kadar çok adam vardı ki, onları da bırakamadı. ''''Sen Ekrem''e anlat. Ekrem birazdan bana gelecek, o bana anlatır'''' dedi. O zaman Ekrem Ceyhun, Devlet Bakanıydı. Ekrem Bey dedi ki, ''''Biz de bazı haberler aldık ve sorduk!..'''' Ben, ''''Kime sordunuz, yoksa Genelkurmay Başkanı''na mı?'''' diye dalga geçtim. ''''Kime soracağız, ona sorduk, Milli Savunma Bakanı''na sorduk... Ankara''da sıkı bir arama yapacağız. Terörist arıyoruz... Onun için birlikleri kaydırıyoruz, demişler'''' dedi. ''''Siz de buna inandınız mı?'''' diye sordum ve ''''Yarın darbe oluyor, benden söylemesi... Ama dinlemiyorsunuz...'''' diye homurdana homurdana yanından ayrıldım... * Peki ya sonra?.. Hiçbir önlem alınmadı mı? Ben, her türlü hazırlıkları yaptım. Evrakı toparladım, özel notlarımı aldım... Emekli Korgeneral Rüştü Naipoğlu Paşa ile yine bir emekli hava korgenerali, Başbakanlık''ta bana bağlı olarak Güvenlik Birimi''nde çalışıyorlardı. Görüş olarak da, Adalet Partisi''ne yakındılar. Son derece kıymetli bir asker olan Rüştü Naipoğlu Paşa ile evraka bakıyoruz, bir de ne görelim!.. Genelkurmay Başkanlığı, Başbakanlığa şifreli bir şekilde birliklerle ilgili malumat, bilgi gönderir... Paşa dedi ki, ''''Yahu sayın müsteşarım, adamlar darbe yapacak, onu bile yazıp göndermişler!'''' Hiç unutmuyorum bunu... Meğer askerler, o kadar düzenli çalışıyor ki, ve o kadar bürokratlar ki, darbe yapmak üzere birlik kaydırdıklarını bile bize, yani Başbakanlığa mesaj olarak gönderiyorlar!.. (Kahkahalar) * Tüm bunları anlattığınızda, siyasilerin de demek ki saf bir tarafları var diye düşünüyorum. Çünkü biliyorsunuz, 27 Mayıs''tan bir süre önce de Samet Kuşçu olayı yaşanmış ama ihbar ciddiye bile alınmamıştı!. Süleyman Bey, ''''Canım ne yapacağız! Askerle kavga edecek halimiz yok! Olacaksa, olacak!'''' demiş de olabilir. Ancak dediğiniz de doğru!.. Tüm bu olanlara rağmen, her zaman tarih tekerrür etti. Bazıları da çok ürkmüştür... Meselâ ben size bir müşahedemi anlatayım: Turgut Bey''in baba Bush ile, onun tabiriyle ''''Brother Bush''la'''' bu kadar yakınlaşmasının ardındaki sebeplerden bir tanesi neydi, biliyor musunuz? ''''Asker darbe yaparsa, Amerikalılar''a söyleriz, yaptırmayız.''''... Çünkü 12 Eylül, ''Our boys''un darbesi idi. Turgut Bey, biraz da ''Our boys'' olduğuna göre, ''''Aman söyleyin your boys''a da yapmasınlar!..'''' diyebilmek için Camp David''deki kampa girdi. Bunu, unutmamak lazım... Bunu, Türk demokrasisinin ve Türkiye''nin çok hazin bir tezadı olarak altını çizerek belirtmek istiyorum. Bu milletin, ne yazık ki, AB''ye girme sebeplerinden birisi de kendi devletinden AB''nin hürriyetine ve demokrasisine sığınmaktır!.. ''''BAŞBAKAN ULUSU, TUVALETLERİ KONTROL EDİYORDU'''' * 12 Eylül''ün ardından bir süre başbakanlık müsteşarlığına vekalet ettiniz. Dönemin Başbakanı Bülent Ulusu ile de bir süre beraber çalıştınız... Sayın Ulusu nasıl bir başbakandı? 12 Eylül''den sonra 40 gün kadar müsteşarlığa vekalet ettim. Bülent Ulusu Paşa geldi, onu ben karşıladım. Çünkü başbakanlık müsteşarları, başbakanları, başbakanlığın merdivenlerinde karşılar. ''''Hoş geldiniz efendim'''' dedim. Beni, 33-34 yaşlarında olduğum için, Özel Kalem Müdürü zannetti ve ''''Siz her halde özel kalem müdürü olacaksınız. Müsteşarınız yok mu?'''' dedi. ''''Hayır, ben müsteşarım... Müsteşarlığa vekalet ediyorum'''' dedim. ''''Nasıl olur? diye sordu... Sonra da aramızda geçen birkaç tartışmada dedi ki: ''''Yüzbaşı kaç senede olunur, bilir misin?'''' Ben de, ''''Sayın Başbakanım, Politbüro üyeleri gibi 60 yaşında, 70 yaşında insanları bir yere getirme zihniyeti modern dünyada artık geçti. Piyasa ekonomilerinin olduğu demokratik dünyada yaşa bakılmaz, başa bakılır... Ama beni istemiyorsanız söyleyin, hemen buradan aldığım maaşa bir sıfır atar ve istediğim yere de giderim'''' dedim... Çok enteresandır: Ne Başbakan Demirel, ne de Müsteşar Turgut Özal, benim müsteşar muavinliği odamın nerede olduğunu bilmezdi. Doğrusu, odama gelmeyi de hiç düşünmezlerdi. de budur. Bir baktım, ertesi gün, ''''Başbakan geliyor!'''' dediler!.. Bereket versin erken de gitmiştim. Başbakan Ulusu, saat 8.00''de gelmiş ve doğru benim odama yönelmiş. ''''Efendim, şeref verdiniz, hoş geldiniz'''' dedim. Oturduk, o günün meselelerini konuştuk... Ulusu Paşa, her sabah çıkıyor, önce tuvalete gidiyor ve ''''Tuvaletler temiz mi!'''' diye kontrol ediyor ve sonra bana geliyordu. * Başbakan, tuvaletleri mi kontrol ediyor! Kendisini gemide zannediyor. Geminin mıntıka temizliğini kontrol ediyor, sonra da tonton tonton kurmay subayı ile görüşmeye geliyor. Bülent Ulusu Paşa, son derece tatlı bir insandır. Çok da kibardır. Bir diplomat havasındadır. Sık sık da, ''''Ben, zaten Adalet Partisi''ni tutuyordum'''' diyordu. Kendisi başbakanlığa getirilmeden önce, Roma''ya Büyükelçi tayin edilecekti ve Süleyman Bey''e medyun-u şükrandı. Ama sıkışınca da ''''Ben yetkim yok'''' diye açık açık şikâyet ederdi... Bir gün dedim ki, ''''Efendim, Allah aşkına bana itimat edin, tuvaletleri kontrole gitmeyin. Şimdi kimse yazıp çizemez, ama herkes kıs kıs gülüyor'''' Bunun üzerine, ''''Ama biz, gemide hep öyle yapardık!'''' dedi. ''''Burası bir gemi değil!'''' diye cevap verdim. ''''Onun için bana itimat buyurun, tuvaletlerin kontrolünü, bizzat ben yapacağım'''' dedim. Hakikaten de sözümü tuttum. Her tarafın temizliğine baktım. İkincisi de ''''Beni emredin, çağırın, ben geleyim. Buraya gelmeniz, beni gururlandırıyor, şereflendiriyor ama bu da doğru değil'''' dedim. Sonra dediklerimi yaptı... * Sizce darbeciler devlet yönetebiliyor mu? 80''de öyle komik hadiseler gördüm ki!.. Bir Cuma öğleden sonra, beni Genelkurmay''a çağırdılar. Maliye Müsteşarı olan Ertuğrul Kumcuoğlu''nu, Merkez Bankası Başkanını da çağırmışlar... bir paşamız vardı... Ben, hınzırlık olsun diye, ''''Anayasa Mahkemesi''ni kaldıralım. Anayasayı kaldırdığınızı ilan ettiğinize göre, Anayasa Mahkemesi niye duruyor!'''' dedim. ''''Doğru, hemen söyleyeyim'''' dedi. Gitmiş, söylemiş, işin enteresan tarafı, Evren Paşa, Haydar Saltık ve Konsey Üyeleri de ''''Doğru! Git, yaz getir de kaldıralım'''' demişler. Geldi bana, ''''Ne yazacağız?'''' dedi. Ama bu arada, Ertuğrul kızıyor bana... ''''Başımızı belaya sokacaksın!'''' diyor ve devamlı, tekme atıyor ayağıma... Dedim ki, ''''Gayet basit... ''1961 Anayasası yürürlükten kaldırıldığı için, Anayasa Mahkemesi''ne de lüzum kalmadığından kaldırılmasına karar verilmiştir'' diyeceğiz...'''' Çok beğendi ve aynen dediğim gibi yazdı. Götürdü, sevinerek geldi ve ''''Anayasa Mahkemesi''ni kaldırdık arkadaşlar'''' dedi. Ben tabii durur muyum? ''''Tayları da kaldıralım!'''' dedim. ''''Ne tayı?'''' diye sordu. ''''Canım, sonu ''tay'' ile biten bir sürü teşkilat var'''' dedim. ''''Sayıştay, Danıştay, Yargıtay'''' diye saymaya başladım. ''''Bunları niçin kaldıralım?'''' diye sordu. ''''Çünkü yeni bir hukuk düzeni kuracaksınız ya! Bunlara ne lüzum var'''' dedim. ''''Doğru!'''' dedi. O zaman da Turan Feyzioğlu ile çalışıyorlarmış... Tam da, ''''Bunları kaldıralım!'''' diye karar çıkaracakken, Turan Feyzioğlu içeri girmiş ve konseye, ''''Siz ne karar alıyorsunuz?'''' diye sormuş. ''''Bunları kaldırıyoruz !'''' denilince de, ''''Kim size bunu söyledi? Bütün dünyaya rezil mi olacağız!'''' diye karşılık vermiş. Tabii müthiş sıkılmışlar ve Zâti Paşa''yı da azarlamışlar. Paşa, alı al moru mor geldi. Sinirle, ''''Kalkın ayağı'''' dedi. Biz de fırladık ayağa... Bana dedi ki, ''''Bütün melanet senin başının altından çıktı... Bunu kimseye söylemeyeceksiniz...'''' Biz de, ''''Söylemeyiz Paşam'''' dedik. ''''Yok, siz anlatırsınız... O zaman yazın'''' dedi. ''''Peki yazalım!'''' dedim. Kalemi aldım ve ''''Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Sayıştay ve Danıştay''ın kaldırılması konusundaki karar olayını kimseye söylemeyeceğimize söz veriyoruz'''' diye yazmaya başladım. Dedi ki, ''''Olmaz... ''O olayı!'' diye yazın''''... Ben de dedim ki, ''''Bu ne böyle, o ağacın altındaki gibi... O olayı olur mu? Hangi olayı?'''' Dedi ki, ''''Sen konuşma!'''' Biz de yazdık: ''''O olayı kimseye söylemeyeceğimize dair söz veriyoruz'''' diye ve imzaladık, kasaya koyduk... ''''Çok iyi vals yaparım'''' * Malatya''da ilk ve orta eğitiminizi tamamladıktan sonra yüksek öğrenim için Ankara''ya geldiniz... Üniversitede sosyal yaşamınız nasıldı? Örneğin kızlarla ilişkileriniz?.. Neticede Malatya gibi fakir bir doğu ilinin sosyal şartları altında yetişmiştik. Gerçi biz kendimizi iyi yetiştirdiğimizi düşünüyorduk, ama şüphesiz utangaçtık. Kız erkek münasebetleri konusunda tecrübemiz yoktu. Malatya''da flört diye bir şey de yoktu. En fazla gözler uzaktan süzülür, yahut ucu yanık mektuplar gönderilirdi. Onun ötesinde kimse kimsenin elini bile tutmamıştır! Tabii hepimiz heyecanlıydık, gençtik; dolayısıyla sempati duyduğumuz, sevgi duyduğumuz insanlar olurdu... * Ankara''ya geldiğinizde bu anlamda bir kültür şoku yaşadığınızı söyleyebilir miyiz? Ben, önce Orta Doğu Teknik Üniversitesi''ne geldim. Hazırlık okuluna gittim, sonra da İdari Bilimler Fakültesi''nin bir sömestrini bitirdim. O zaman sadece Mimarlık Fakültesi binası vardı ve orada, genellikle Ankara, İstanbul çevresinden hem varlıklı, hem de bir hayli modern diyebileceğimiz ailelerin çocukları okuyordu. Genellikle kantinde oturuyorlar ve meselâ ''Kampüs Observer'' adında bir dergi de çıkarıyorlardı. Bu dergi, baştan aşağı dedikodudan ibaretti. Açıkça ''Gossip'' diye, dedikodu sütunları da vardı. Biz ise çok idealist olarak orada bulunuyorduk. Öğretmenlerimiz bizi ''''Kaymakam olacaksın, doktor olacaksın ve fakir millete hizmet edeceksin!'''' havasında idealist yetiştirdikleri için de, bunları çok züppe buluyorduk. Doğrusu biraz da komplekse kapılmıştık. Çünkü farklı bir çevreydi... * Sonra Siyasal Bilgiler Fakültesi''ne nakledildiniz... Üniversitedeki danslara iştirak ediyor muydunuz? Biz, milliyetçi, muhafazakar ve de idealist gençlik olarak, vatan kurtarmanın çok daha önemli olduğunu, bütün bunları züppelerin yapması gerektiğini savunuyorduk ama açık söylemek gerekirse de bu münasebetlerin dışında olmamızdan dolayı çok da rahat değildik. O zaman, Sıhhiye''de Ankara sineması vardı. Onun üzerinde beşinci katta ''Cavga Dans Stüdyosu'' diye bir stüdyo... Bir ay aç kalmayı, sıkıntı çekmeyi göze alarak gittim ve 150 lira ödeyerek yazıldım. Doğrusu, orada dans eden genç hanımları da gördüm ve ''''Hiç değilse, bir tanesiyle tanışırım!'''' diye düşündüm. Fakat Cavga''nın sahibi ve müdürü, 1.50 boyunda, dazlak kafalı, yaşı bir hayli geçkin ve yüksek tansiyonu olduğu için durmadan sarımsak yiyen ve bir metre yakınına yaklaşılamayan birisiydi!.. Her tarafı da oynuyordu!.. Tabii bu, dansı iyi bildiğinden de olabilir!.. Ben dedim ki, ''''Efendim ben de öğrenmek istiyorum... Tango, slow bir de valsi öğrenirsem fena olmaz.'''' Dedi ki: ''''Ben size hepsini öğreteceğim, bizzat öğreteceğim.'''' Ben de, ''''Efendim, siz hiç zahmet etmeyin. Buradaki kızlardan biri bana öğretir'''' diye cevap verdim. ''''Yok, ben öğreteceğim'''' dedi. ''''Sen, öğretme!..'''' filan derken, ''''Kardeşim, öğreneceksen ben öğreteceğim. Yoksa git!'''' dedi. 150 lirayı da vermiş oldum. Ben, her tarafı oynayan vatandaşla dans etmek mecburiyetinde kaldım. * Peki şimdi iyi dans ediyor musunuz? Eğer unutmadıysam, çünkü senelerdir dans etmiyorum çok iyi vals yaparım. Tabii o Arjantin tipi tangolarda iddiam yok. Hele bu göbekle!.. Ama valsi çok iyi yapıyordum. ''''Hafize Hoca, ''Bir tokat attım, bakan oldu'' dedi'''' * Çocukluğunuz Malatya''da geçti. Üstelik uzun yıllar birlikte çalıştığınız Turgut Özal''ın annesi Hafize Özal da öğretmeniniz ve komşunuzdu... O yıllar, sizde nasıl bir iz bırakmıştır? Rahmetli Turgut Bey''in babası bankacıydı. Çok ciddi, içine kapanık bir Osmanlı beyefendisiydi. Annesi, ilkokul öğretmeniydi. O zaman, başı açık, bir hayli güzel giyinen ateşli bir Demokrat Parti taraftarıydı ve Menderes''i desteklerdi. Benim rahmetli babam da Malatya''da DP''nin kurucusu olduğu için çok iyi anlaşırlardı. Bize gelip giderdi. Ben, öğretmenim geldiğinde utanırdım ama koltuk arkalarından dinlediğim kadarıyla, Hafize Hoca, Halk Parti''ye veryansın ederdi... Ben, Gazi İlkokulu''ndan mezun oldum. Çok haşarıydım. Arkadaşlara da takılırdım. Bir defa bir kız arkadaşıma takılmıştım; bunun üzerine Hafize Hoca, beni bir güzel yakaladı ve tokadı bastı. Yıllar sonra ben başbakanlık müsteşarı ve bakan oldum. İşte o zaman Milliyet gazetesine bir beyanat verdi: ''''Bir tokat attım, bakan oldu... İki tokat atsaydım, belki başbakan olurdu!'''' diyordu. Ben de telefon açtım, ''''Hocam!.. İyi ki, iki tokat atmamışsınız... Sonra sizin oğlunuzun yerine belki de ben gelirdim'''' dedim. * Peki ya politikaya ilginiz nasıl başladı? Biraz da şaka yaparak, politikaya beş yaşımda girdiğimi söyleyebilirim!.. Babamın, Malatya''nın en güzel yerinde bir mağazası vardı. 1950 seçimlerinin arifesinde vitrinini boşalttı mağazanın ve her tarafı ''''Yeter söz milletindir'''' afişleriyle donattı. Ve bir de o zaman Malatya''ya gelen ilk ses cihazını kurdurdu ve hoparlörleri de sokağa verdi... Benim de çok sevimli bir çocuk olduğumu söylerler. Henüz beş yaşındayım ve R''leri de Y harfi gibi telaffuz ediyorum. ''''Biy bilet, biy liyaya!..Demokrat Parti yararına!'''' diye bağırıp piyango bileti sattığımı hatırlıyorum. Yine o zaman, ezan Türkçe okutulurdu ve halkta da buna karşı çok büyük bir tepki vardı. Başbakan da Recep Peker''di. Babam öğretmişti, kalkıp, taklit ederek Türkçe ezan okurdum: ''''Tanrı uludur, Tanrı uludur. Recep Peker, Allah''ın kuludur'''' derdim... Mesut Yılmaz uzun saçlıydı Hasan Celâl Güzel, Mülkiye''de Hür Düşünce Klübü''nün de başkanıydı. Klübün diğer üyeleri arasında, Murat Karayalçın, Abdulkadir Aksu, Mehmet Keçeciler, Veysel Atasoy, Atilla Koç ve Melih Gökçek gibi isimler de bulunuyordu. Güzel, derneğe üye olması için Veysel Atasoy ve Murat Karayalçın tarafından getirilen Mesut Yılmaz''ın, ''''Ağabey, ben sizin sempatizanınız olayım... Ama üye olarak yazmayın'''' dediğini vurgulayarak, o günlerin Mesut Yılmaz''ını şöyle anlatıyor: ''''Mesut Yılmaz, bizden üç sene sonra girmişti Mülkiye''ye... O zaman siyah gözlüklü, omuzlarına kadar uzun saçlı, pek kimsede bulunmayan ''hususi araba'' sahibi, azıcık da çapkın bir gençti. Pek de memleket meseleleriyle ilgisi yoktu.'''' (D.B. TERCÜMAN) Güncellenme Tarihi : 17.3.2016 12:20

İLGİLİ HABERLER