
ÖZAL, ÇARMIKLI'YI GECEYARISI NİYE KONUTUNA ÇAĞIRDI?
Ayaş Tüneli soruşturması dolayısıyla Mamak Cezaevi'ne götürülen işadamı Nurettin Çarmıklı, 1 ayı koğuşta, 7 ayı ise Mevki Hastanesi'nde geçen tutukluluk günlerini kaleme alırken, siyasilere ilişkin anılara da kitabında yer verdi...
FNSS'i kuracağımız günlerdi. Amerikalılar, Özal'dan randevu alıyorlar, ben alamıyordum. Bir gün bizim Amerikalı ortaklar arayıp, Başbakan'la görüşmek istediklerini bildirdiler. Turgut Bey'den randevu almak için çalmadık kapı bırakmadım. Çıldıracağım, Amerikalılar'a rezil oluyorum. Burnumdan soluyorum. Ekrem Ceyhun gördü. Başbakan'a telefon açtı. "Hemen gelsin" demiş. Kalktım, gittim. "Sen bizden uzak duruyorsun. Ben de mahsus böyle davrandım" dedi.
Bir gece saat 01.11'i geçmiş, evde telefon çaldı. Dediler ki, "Turgut Özal konutta, sizi bekliyor." Erol ve Oğuz'a telefon açtım. Konuta gittik. İnanılır gibi değil ama gittiğimizde, gecenin o saatinde masaya kurulmuştu. Masada kocaman bir tepsi pilav, kızarmış tavuk. Turgut Bey elleriyle yumulmuş tavuk yiyor. Bana Süleyman Bey ile ilişkilerini anlatıyor. "Ben 1971 muhtırasını aldığım zaman ona bir rapor hazırladım. Onu uygulasaydı, bugün Türkiye'nin çehresi çok değişmiş olurdu. O gün onun uygulamadıklarını şimdi ben uyguluyorum" dedi. 04.00'e kadar bize raporu anlattı. O gece anladım ki, ben ne kadar Demirelciyim onu kontrol ediyor.
Erbakan vekillik teklif etti, reddettim
Belki de iş hayatımda en büyük katkıyı Erbakan'dan görmüşümdür. Siyasette her zaman Süleyman Demirel'in şahsına yakınlık duydum. Erbakan'ın dini siyasete alet eden yaklaşımını hep hatalı buldum. Ancak kişi olarak ona hep saygı duyarım. İstanbul milletvekili adayı olmam için teklifte bulundu. "Ben politika yapmam" deyip, teşekkür ettim.
Çiller' in gafı: İstanbul Çarmıklısı mı?
Tansu Hanımla ilk kez bir resepsiyonda ayak üstü birkaç cümle konuştuk. Genel başkan yardımcısı Hasan Ekinci vardı. Beni Tansu Hanım'a o tanıştırdı. "İşte, Nurettin Çarmıklı" dedi. Tokalaştık. O an söylediğini hiç unutmam; bana dönüp, "istanbul Çarmıklısı mı?" dedi. "Hayır" dedim, "Ben Ankara Çarmıklısıyım". Elimi bıraktı, gitti.
Koğuşta 'solcularla mı kalırsın, sağcılarla mı' dediler, solcuları seçtim
Garnizon Komutanlığı'nda kirli bir sedye üzerinde, başımı koymaya tiksindiğim kirli bir yastıkta geçen uykusuz gecenin ardından, bir astsubay gelip "Kalk, gidiyorsun" dedi. Mamak Askeri Cezaevi A Blok'un giriş kapısına, nizamiyeye gelmiştik. Cezaevinin ürkütücü havası orada suratıma çarptı.
Koğuşa girdiğimde yüzüm allak bullaktı. Kapı arkamızdan kapanınca bir daha buradan hiç çıkamayacağım hissine kapıldım... Cezaevi koğuşu denince aklıma pala bıyıklı, korkunç tipli haydutların yattığı, içerde de birbirlerini şişledikleri korkunç bir yer geliyordu. "Kim bilir bunlar bana neler yaparlar" diye düşünüyordum. Etrafa bile bakamıyordum korkumdan.
Kendim için sağcı derdim ama...
Koğuşa girip, birkaç adını attım atmadım, genç, temiz yüzlü bir çocuk karşıladı. "Amca" dedi, "Geçmiş olsun, hoşgeldiniz." O ana kadar duyduğum seslerden sonra bu karşılama ba na o kadar sıcak geldi ki... "Siz nerede kalacaksınız? Sağcılarla kalacaksanız şu tarafa, solcularla kalacaksanız bizim tarafa gelin." Herhalde başka ne zaman sorsalar kendimi sağcı olarak tanımla rını. Ama orada, o koğuşun kapısının önünde konuşan delikanlıyı dinlerken, "Bunlar hiç de benini düşündüğüm gibi adamlar değil" diye içimden geçirdim. "Sizinle kalacağını" dedim.
Sırtıma dipçik indi iki seksen uzadım
Bir gün beni koğuştan aldılar, savcıya diye götürüyorlar. Sırtıma birden bir dipçik indi, iki seksen yere uzandım. Elini kelepçeli yolun ortasında yatıyorum. Dipçik de öyle kafamın üzerinde duruyor, yerden kalkmayayım diye. Sonra kalktım. Astsubay, "Görmüyon mu" dedi. "Komutan geçiyo." Meğer bir jiple Albay Raci Tetik geçiyormuş.
Bir akşam, saat 21.00 gibiydi. D Blok 1. Koğuş'ta hepimiz eşofmanları, pijamaları çekmiş yataklara uzanmıştık. Birden askerler içeri doluştu. Başlarında Ağrılı astsubay vardı. "Koğuş kalk" diye bağırarak, daldılar içeri. Don paça herkes yataklardan fırladı. Astsubay, "Koğuş" diye bağırdı; "Dışarı marş marş." Herkes koşturmaya başladı. Dışarıda lapa lapa kar yağıyor ama bahçede koşturuyorlar. Askerler de sürekli bağırıyor. "Çabuk lan, çabuuuk." Artık dayanamadım. "Ne var ya" dedim. "Öldürmek mi istiyorsunuz? Öldürün işte, çıkmıyorum" dedim. Astsubay ters ters yüzüme baktı. Sonra ortaya bağırdı, "ihtiyarlar içeri." İşte o zaman ihtiyarlığı kabul ettim, geçtim yatağıma uzandım.
(vatan)
Güncellenme Tarihi : 25.3.2016 10:05