KAYNAK : Haber Vitrini
Neo–Ekspresyonizm akımının önemli temsilcilerinden Alman Georg Baselitz, 20 Eylül–26 Ekim tarihleri arasında İstanbul’da bir sergi açacak. Yapı Kredi Kazım Taşkent Sanat Galerisi’ndeki serginin açılışına da katılacak Baselitz, baş aşağı ve agresif resimleri ile tanınıyor.
Alman Neo–Ekspresyonizm’inin önemli isimlerinden Georg Baselitz, 20 Eylül–26 Ekim tarihleri arasında Yapı Kredi Kazım Taşkent Sanat Galerisi’nde bir sergi açıyor. Sergi açıyor diyoruz; çünkü serginin açılışı için kendisi de İstanbul’a geliyor.
Resimlerinin çirkinliği, ürkütücülüğü ve baş aşağı duruşuyla izleyeni şaşırtmak isteyen Baselitz’i tanıtmadan önce, güncelliğini koruyan Neo–Ekspresyonizm’den söz etmek gerek; 1980’li yılların başında, Minimalizm’e tepki duyan genç sanatçıların yeni bir yoğunlukla, abartılı jestleri, mitsel içeriği, cesurca ve asi bir figüratiflikle resimlemeye yönelmeleri, eleştirmenlerin onlara Neo–Ekspresyonistler adını vermesine sebep olmuştur. Neo–Ekspresyonistler, Modernizm’in sezgiye dayanan, formel dogmaları ve birikimine bağlanan her çeşit olasılığı –metafor, alegori, hikâye, fotoğrafik üretimler ve hatta yağlıboyayı– değerlendirmeye cüret etmekteydiler. Savaş öncesinin avant–garde sanatçıları geçmişi reddetmeyi amaçlamış olmalarına rağmen, Neo–Ekspresyonistler, yeni dünyanın deneyselliğinin, geleneksel olarak nitelendirdiği Modernist sınırlamaları yeniden üretmekten kendilerini kurtaracak bir yol arayışı içindeydiler. Alman sanatçıları geçmişlerini değerlendirmek amacıyla kendi ülkelerinde ortaya çıkan Modernizm’e dönmüşlerdir. Bu noktada, İtalyanların referansları bambaşkadır. Tüm 20. yüzyıl boyunca Modernizm’in kaynağı olan Fransa’da ise, geçmişe yönelmenin post–modern bağlamda Ekspresyonizm’e yönelmek anlamına geleceğini düşünmek doğru olmaz. Neo–Ekspresyonistlerin tarihe yönelmeleri önceleri tepki topladıysa da, Kavramsal sanatın karşısında değiş–tokuşu mümkün tuvaller ürettikleri için sanat piyasası tarafından tutulmuşlardır. Piyasa sayesinde adı geçen tüm sanatçılar, dünya çapında ün sahibidirler. Zaman zaman Yeni Figürasyon olarak da adlandırılan bu eğilim, 60’lı yılların sonlarında Almanya’daki sosyal ve kültürel yapının sonucu olarak özellikle de saf bir milliyetçilik havası içinde gelişmiştir. Nazilerin baskı altına almaya çalıştıkları Modern sanat, savaş sonrası yıllarda Almanya’da özel bir anlam kazanır. Batı –Federal– Almanya’daki sanatçılar, Modern akımları, Batı Avrupa ve Amerika’ya oranla daha eklektik biçimde taklit etmeye yönelirler. Doğu Almanya’da ise durum biraz daha farklıdır; çünkü Doğu, Sovyetler’le aynı blokta yer almaktadır ve Sosyalist sanata daha fazla önem verilmektedir. Fakat Sovyet Sosyalist Gerçekçiliği, Doğu Almanya’da tam anlamıyla karşılığını bulmaz; çünkü buradaki sanatçılar kendi geleneklerini ön plana çıkarmışlar, böylece 1940’lar ve 50’li yıllarda, nostaljik biçimde Ekspresyonizm’e yönelmişlerdir.
Soyuta karşı resimler
Doğu Almanya’da 1938’de doğan Georg Baselitz, 1956’da Doğu Berlin’deki Uygulamalı Güzel Sanatlar Okulu’nda Profesör Womacka ile çalışmaya başladı. Burada Peter Graf ve Ralf Winkler (A. R. Penck) ile tanıştı. 1957–58’de Batı Berlin’e taşındı (kendi deyimiyle “sürüldü”) ve 1957–62 arasında Batı Berlin’deki Güzel Sanatlar Okulu’nda Profesör Hans Trier’den resim dersi aldı. 1962’de “Baselitz” takma adını kullanmaya başladı. Aynı yıl, Breton’un Sürrealist manifestosundan etkilenerek Eugen Schönebeck ile beraber “1. Pandamonium” isimli kendi manifestosunu hazırladı. Baselitz’in manifestosunda da talep ettiği, ülke sanatına yerel bir görünüm kazandırma gerekliliğidir. Bu dönemde galerici Michael Werner ile tanıştı, 1962’de eğitimini tamamladı ve başta Werner’in galerisinde olmak üzere çeşitli sergiler açtı. İlk resimleriyle soyuta ve faşizme karşı çıktığı görülmektedir.
1964–66 civarında, uluslararası sanata Amerikan Color Field resmi ve Pop’un hakim olduğu dönemde, arkalarındaki manzarayı yok eden dev erkek figürleri çalışmıştır. Bu dönem çalışmalarından bazılarına polis tarafından el konmuştur. 1969’da (farklı bir kaynağa göre 1967’de) ilk upside–down yani baş aşağı resmini yapmış ve bu tarihten sonraki tüm resimlerinde bu yöntemi uygulamıştır. Agresif fırça vuruşları ve garip oranlarla verdiği figürlerini, gerçeklikten soyutlayabilmek için upside–down çalıştığını söyleyebiliriz. Bu konuda pek çok farklı yorum bulunmakla beraber bunlardan akla yakın olanı, Baselitz’in bir yandan Ekspresyonistleri izlemekte karar kıldığı; ancak onların kısır bir kopyası olmamak için böyle bir yenilik getirdiği konusundadır. Ralf W. Penck’in portresinde de görüldüğü gibi dostlarının portrelerini de bu şekilde yapmıştır.
Baselitz ve yeni Alman ulusal ekolü
Nazilerin I. Dünya Savaşı sırasında ve Weimar periyodunda, dönemin sanatçılarını dejenere ilan etmiş olmasına tepki olarak Komünist Doğu Almanya, Neo–Ekspresyonizm’i resmi stili ilan etmiştir. Buna karşılık Baselitz’in Batı Almanya’da çalışmaları oldukça tepki toplamıştır. 1978’de Karlsruhe Sanat Akademisi’nde profesörlük unvanı aldı ve 1979’da ilk yontma ahşap heykellerini yapmaya başladı. Resim sanatının formel problemlerine bireysel çözümler üretmenin yanında Baselitz, Van Gogh, Munch ve Nolde’deki psikolojik ve sezgiye yaklaşmayı da amaçlamıştır. 1984’e kadar İncil konularını çalışmış ve bunları alaycı bir dille ele almıştır. 1995’te New York Guggenheim Müzesi’nde en büyük retrospektif sergisi açılan sanatçı, Edward Lucie–Smith’e göre Beuys ile yeni Alman ulusal ekolünün kapısını aralamayı başarmıştır.
Georg Baselitz’in Kazım Taşkent Sanat Galerisi’ndeki sergide yer alan eserleri, desenleri, baskıları ve yağlıboyalarından oluşuyor. Kendisinin seçkisiyle hazırlanan retrospektif sergide ne yazık ki heykelleri yer almıyor. Baş aşağı resimleri ve agresif deseniyle, güzelliğin estetik kaygısını taşımadan, resimlerindeki öfke ve “çirkin”likle hafızada yer eden Baselitz’in resimleri bugün dünyanın çeşitli müzeleri ve koleksiyonlarında yer alıyor.
(zaman)
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 17:54