Medya
  • 7.3.2008 01:10

TAHA AKYOL : ÖLENE KADAR AYDIN DOĞAN'LA ÇALIŞMAK İSTİYORUM

MediaCat'in röportajı- Birebir alınmıştır

‘Sıkıyorsa darbe yapsınlar!’

Türkiye gündemi için temcit pilavı oldu türban meselesi. Taha Akyol, bu ülkenin pek çok inişi çıkışına şahit olmuş, hatta idamla yargılanmış bir köşe yazarı olarak demokrasiden umudunu hiç kesmemiş.

Röportaj: Selin AKINCI

Taha Akyol 62 yaşında. 1992’den beri Milliyet gazetesinde köşe yazıyor. Köşe yazarlığına part-time başlamış. Avukatlık da yapıyormuş o dönem. 1977’de avukatlığı bırakıp yalnızca köşe yazmaya başlamış. 80 darbesinde faşizmden yargılanan bir MHP’li olmuş ve tam 14 ay hiç hakim huzuruna çıkmadan tutuklu kalmış. Hapiste olduğu dönem boyunca “Hayattaki en büyük mutluluk kaynaklarımdan birisi Tülin Hanım’la evli olmamdır. Romantizmimizi hala koruyoruz” dediği eşi Tülin Hanım’ın ilkokul öğretmeni maaşıyla geçinmişler. 14 ayın sonunda serbest bırakılsa da idamla yargılanması sürmüş. Nihayet 1986 sonlarında beraat edince Tercüman’ın genel yayın yönetmeni olmuş. “Çok tepki aldım, dışarıdan paraşütle indiğim için” diyor Akyol.

Akyol, o yıllarda müteşekkir kaldığı bir tavsiye almış Güneri Cıvaoğlu’ndan: “Güneri Bey bana bir gün sordu: “Kemal Ilıcak sana ‘Sen genel yayın müdürüsün, senin işin yazı yazmak değil, gazeteyi yönetmek’ diyor mu?” “Evet” dedim. “Sakın buna uyma! Gazeteyi iyi yönet ama asla yazmayı bırakma. Çünkü yöneticilik bir meslek değildir ama yazarlık bir meslektir. Burası Türkiye. Yarın bir gün seni yöneticilikten uzaklaştırırlarsa işsiz kalırsın” dedi. Ben o tavsiyeyi tuttum. Müteşekkirim.”

Yeni çıkan ‘Ama Hangi Atatürk?’ adlı kitabında Atatürk’ün farklı algılanışlarından bahsediyor Akyol. Şu anki iktidarın ve muhalefetin örnek alması gereken taraflarını konuştuk Akyol’la. Ve tabii gündemin türban konusuyla kavrulduğu ve iktidar-muhalefet arasında idama göndermelerin yapılmaya başlandığı bu günlerde türban korkusunun nereden kaynaklandığını, yaşadığı bunca şeye rağmen demokrasiye karşı umudunu nasıl yitirmediğini ve Çalık Grubu’nun medyayı nasıl etkileyeceğini de...

Türkiye’de yine darbeler, idam sehpaları görür müyüz? Malum Baykal, Erdoğan’a gönderme yaptı…

Baykal’ınki çok talihsiz bir açıklama. Erdoğan da keşke bu kadar tepkisel olmasaydı tabii. Ama bence asla görmeyiz bir daha böyle şeyler.

Nasıl emin olabiliyorsunuz? İdamla yargılanmış bir köşe yazarı olarak korkuyu içinizden nasıl atabildiniz?

Uzun bir süreç bu elbette. Türkiye’de bir darbe olduğu an Türkiye Kıbrıs’ı kaybeder, milli gelir yarıya düşer, dünyada ayakta duramayacak hale gelir. Eskiden borsa, Avrupa İnsan Hakları, AB ambargosu falan yoktu burada. Artık bu riskler göze alınamayacak kadar büyük. Şimdi sıkıyorsa darbe yapsınlar. Bugün PKK ile mücadelede Amerika’nın, Avrupa’nın politik desteğine sahipsek demokrasi eskisine göre daha itibarlı hale geldiği içindir. Artık Türkiye’de darbeye karşı sokakta yürüyecek insanlar, üniversiteler var. Eskisi gibi eli kolu bağlı gözyaşı dökecek Anadolu köylüsü yok.

Türbanın geldiği noktaya nasıl bakıyorsunuz peki?

Şu anda çok kötü görüyorum, keşke bu kadar gerilimli bir noktaya gelmeseydi. Ama 20-25 yıldır çok fazla genç kızın canı yandı bu ülkede. Türkiye artık şablonlardan kurtulup, çoğulcu hayat tarzına alışmalı. Çağdaşlık adına tesettürlü kızların bilim öğrenmekten yasaklanması akıl alır bir şey değil. Ben bunu gaddarlık olarak görüyorum. Siz kendinizi bu kızların yerine koyun. Yahudileri gaz odalarına kapatmadan önce yakalarına altı köşeli yıldız takmayı mecbur edip sokaklarda gezdirmekten ancak derece farkı vardır bunun. Türkiye’de mayo reklamlarından da kimse rahatsız olmamalı, diğer yandan başını kapatmak isteyenlerden de... Bu çağın getirdiği bir gerçekliktir.

Yazılarınızdan birinde önceden bu acıyı çekenlerin şimdikilerin korkusunu anlamasının, şimdi korkanların da türbanlıların neler yaşadığını anlayabilmesinin gerekliliğini vurguladınız. İnsanın doğasında meydan okuma var değil mi?

Evet, elbette.

Peki bu durumda yıllarca çekilen sıkıntının yasak kalktıktan sonra yalnızca olgunlukla geçileceğine inanıyor musunuz?

Ben böyle birşeye ihtimal vermiyorum. Bilinçli provokasyonlar olabilir: ‘Bakın türban kalkıyor, irtica geliyor’ anlamında. Bunlar mümkün. Ama ben bunun gayet masum bir istek olduğuna inanıyorum: “Bizi bırakın istediğimiz gibi okuyalım” diyor bu insanlar. Artık tek tip insan anlayışı mümkün değil.

Tarih tekerrürden ibarettir denir. Şu anki durum neyin tekerrürü?

Türkiye 1950’de İsmet Paşa ile seçimlere giderken Batı dünyasında yer almak için gitti. Batılılarla ittifak yapacaksanız, demokrasiye geçeceksiniz. Fakat o dönemde Yakup Kadri ne kadar korkuyor ki bu durumdan ‘Eyvah sandıktan gericiler çıkacak, bizi kesecek’ diye roman yazıyor. Sağlıklı mı bu? Çok ciddi, gerçek ama asılsız ve temelsiz bir korkuydu. Ama vardı. Bu korku zamanında Menderes’e karşı militan bir muhalefet yarattı. Paranoya ve korku, dedikoduyu da besler. O dönemde bir dedikoduya göre Menderes üniversiteli gençleri makineye atıp kıyma yapmış. Şimdi gülünç ama o dönem insanlar inanmış buna. İsmet Paşa komisyon kurdurmuş bunu araştırtmak için. Sonuçta böyle bir şey olmadığı ortaya çıkınca da “Bunu söylemeyin kimseye, bırakın herkes öyle bilsin” demiş. Bu korku ta buralardan geliyor aslında. Zamanında genlerimize işletilmiş irtica korkusu bugün hala bizi korkutuyor.

Kitabınızda pek çok farklı Atatürk’ten bahsediyorsunuz.
Bugünkü iktidar ve muhalefet Atatürk’ün hangi tarafını örnek almalı?

İkisi de politikacı tarafını örnek almalı. Hem iktidarın hem de muhalefetin Mustafa Kemal’in nasıl esnek, taktisyen ve pragmatik bir politikacı olduğunu öğrenmesi gerek. Bütün Türkiye’nin bunu öğrenmesi lazım. Bunu öğrenirsek katı ve dayatmacı tavırlardan vazgeçeriz. Anadolu’da çok güzel bir laf vardır: Çalıyı dolaş. Kavgayı görüyorsan etrafından dolaşacaksın. İçine girmeyeceksin. Artık kimse Atatürkçülük üzerinden prim yapmaya çalışmamalı. Hiçbir halk kendisine dayatma yapılmasını ve abanın altından sopa gösterilmesini kabul etmez. Siz Cumhuriyet mitingleriyle abanın altından sopa gösterirseniz bütün Türkiye’nin arkanızda olduğunu zannedersiniz ama seçimlerde bir de bakmışsınız ki bir arpa boyu yol almamışsınız.

Medyada hareketli günler yaşanıyor. Köşe yazarları gazete, gazeteler el değiştiriyor. Bu arada kimi köşe yazarlarının sert tepkilerine tanık oluyoruz. Gazete sahiplerine karşı bir anda değişen tepkileri haklı buluyor musunuz?

Bunu ahlaki bulmuyorum. Ben de CNNTurk’ün genel müdürüyken uzaklaştırıldım. Yerime Nuri Çolakoğlu getirildi. Elbette rencide oldum ama kimseyi suçlamadım. Tepki ve eleştiri normaldir. Ama eleştirinin ötesinde bunu bir kampanyaya dönüştürmek veya şahsi bir yatırım aracı olarak kullanmak çok yanlış. Eğer bir grup sizi taşıyamaz hale geldiyse suç tek taraflı değildir. İnsanlara küfrederek, fanatizmi, öfkeyi kaşıyarak, o grubun sakin ve soğukkanlı kitlelerden kopmasına yol açıyosanız taşınamaz hale gelirsiniz. Medya bir serbest meslektir. Muhabiri, dizgiciyi, editörü işten çıkarıyorsunuz, kıyametler kopmuyor ama köşe yazarını bundan ayrı tutuyorsunuz. Bu olmaz. Basında yükselmenin yolu tahrikçilik yapmak değildir. Bu tarz hareketler inandırıcılığı da sarsar.

Çalık Grubu sizce medyada nasıl bir değişiklik yaratır?

Ben şahsen ATV ve Sabah’ı Çalık Grubu’nun almasına çok sevindim. Aynı şekilde başka bir güçlü grup alsaydı da sevinirdim. Çalık, başarılı bir iş adamı. Bugüne kadar hakkında hiçbir yolsuzluk veya suistimal dedikodusu çıkmadı. Doğan Grubu’nun karşısında kendisi kadar güçlü başka gruplar da olmalı. Fakat belden aşağı vuran, hakaret eden bir rakip olmamalı. Bence Çalık Grubu, mesleki ve etik kurallara uyarak liberal anlamda serbest rekabet yapacaktır.

Yayıncılık anlamında farklı bir çizgiye kayabilir mi Sabah ve ATV?

Çalık Grubu’nun liberal çizgiye sadık kalacağını düşünüyorum. Aydın Doğan, Hürriyet’in politikasını belirleyemez. Bunu uzun vadede okuyucu, kısa vadede de genel yayın yönetmeni belirler. Aydın Doğan, belirli bir noktada görüşünü bildirir ama Hürriyet’i muhafazakar bir gazete yapmaya gücü yetmez. Çünkü Hürriyet okuyucusu öyle bir okuyucu değil.

Patronaj ‘Hangi kitle benim müşterimdir?’ diye düşünmelidir. Dolayısıyla ‘Yeni bir patron geldiğinde o gazetenin politikasını değişebilir’ sözü aşırı bir sözdür. Bugün Çalık, Sabah’ı ne Radikal ne de Yeni Şafak haline getiremez. Getirmek isteyeceğini de düşünmüyorum. Sabah bir kitle gazetesidir.

Malum burası Türkiye. Siz bir gün mecbur kalsanız Milliyet’i terk etmeye, nereye gidebilirsiniz?

Ahmet Çalık benim şahsen tanıdığım bir dostumdur. İhaleyi aldığını duyunca aradım, yurtdışındaydı. Sekreterine not bıraktım: “Hayatının sonuna kadar Doğan Grubu’nda kalacak biri olarak, kendisinin Sabah ve ATV’yi almasından büyük mutluluk duydum. Lütfen tebriklerimi iletin” dedim; ki aklına gelmesin: “Acaba ayrılmak ister mi bulunduğu yerden?” diye. Yarın bir gün bir şey olur ayrılmak zorunda kalırım, o ayrı. Ama ölene kadar Doğan Grubu’nda yazmak istiyorum.

Güncellenme Tarihi : 24.3.2016 13:12

İLGİLİ HABERLER