Gündem
  • 20.5.2002 14:28

BEDRİ BAYKAM, FRANSIZ BASININDA...

KAYNAK : Haber Vitrini TANSU SARITAYLI PARİS - İki ayda bir yayımlanan Art Actuel dergisinin Mayıs-Haziran sayısında, Paris'te sergi açacak olan Ressam Bedri Baykam'a 4 sayfa ayrıldı. Bedri Baykam'ın Lavignes-Bastille Galerisi'nde 4 Haziran-13 Temmuz tarihleri arasında açık kalacak olan "Dişi Entrikalar" adını taşıyacak olan sergisinde yer alacak eserlerin fotoğraflarının da eşlik ettiği Harry Kampianne imzalı yazıda özetle şöyle denildi: "Türkçe 'Dişi Entrikalar', İngilizce "Girly Plots', Fransızca 'Intrigues F)minines": Türk sanatçı Bedri Baykam'ın yeni ateş serisi, Paris'e geliyor. Doğduğundan beri yerinde duramayan bir kişiliğe sahip olan sanatçı, bu defa kadın vücudu etrafında büyük forma üzerinde ve karışık teknik kullanarak çalıştı. İnsanların onda belli bir stil görmeye alışmamasını sağlamaya kararlı. Bedri Baykam, yeni koleksiyonunda, kadının ezeli erotik hikayesiyle yeniden bütünleşmek istiyor. Eserlerindeki materyal zenginliği, kumaşların uyumlu geometrisi, plastik kaplamalar, fotokolajlar dikkati çekiyor. Öylesine güzel tablolar ki, bu fevkalade güzel kızları okşama arzusuna dayanmak zor. Türkiye'deki sanatın ve edebiyatın önde gelenlerinden biri olan Baykam'ın 'Dişi Entrikaları' işte böyle özetleyebiliriz. Tüm Türkler (veya nerdeyse hepsi), Bedri Baykam'ın kim olduğunu biliyor. 1957 doğumlu Baykam, 6 yaşından itibaren eserlerini sergilemeye başlamıştı. O bugünün halen yeni ekspresyonizmin biri olarak görülüyor. Öte yandan, Doğu ile Batı arasında yer alan, ne yazık ki halen etnik veya dini ihtilaflar arasında kalan bir ülkede laik ve demokratik değerlerin güçlü savunucusu Kemalist bir siyasi partinin de aktif militanlığını yapıyor. 'Kemik' adlı bir best-seller romanyla sekizi siyaset, beşi sanat hakkında olmak üzere 13 deneme kitabının da yazarı olan Baykam, lafını esirgemiyor. Pornografik olduğu gerekçesiyle önce sansüre uğrayan, birkaç ay sonra ise izin verilen 'Kemik' , New York'taki bir gökdelene uçakla yapılan korkunç bir saldırının sonuçlarını nerdeyse bir yıl öncesinden anlatıyordu. Baykam, 90'lı yılların sonundan beri küratorlerde (sanat komiserleri) görülen büyük artışın gerçek bir felaket olduğuna inanıyor: 'Sanatçılar, küratorler, yani bu yeni peygamberler tarafından beğenilmek istiyorlarsa esnek ve yumuşak olmak durumundalar. Ben bunu zamanın resmi sanatı olarak niteliyorum. Sanatçının, eserlerinin sergilenmesi amacıyla kabul etmeye hazır olduğu bir nevi entelektüel terörizme tanık oluyorsunuz. Sadece Marcel Duchamp'ın teorilerinden bahsedilir oldu ve onun düşüncesine aşırı saplanıldı. Artık şaşırtması gereken sanat olmakta çıkıp, kelimelerin sanat için ilgi yaratması gerekir oldu. O zaman Duchamp'ın sergilediği pisuarı kullanıma hazır (ready-use) hale dönüştürmek için işi niye eyleme dökmeyesiniz ki'. 1994'teki bir sergi sırasında bunu yapmış da. Sanatçı, yabancıların ülkesini nasıl gördüğü sözkonusu olunca ise heyecanla konuşuyor: 'Örneğin, nefret dolu diye nitelediğim Midnight Express filmi, işleri kolaylaştırmadı. Öğremimi Fransa ile ABD arasında tamamladıktan sonra 1987'de Türkiye'ye döndüm. Dolayısıyla Batılıların sanat konusundaki düşünce tarzını bir parça olsun tanımıştım. Benden soyut ekspresyonizme yönelmem veya happenings sergilemem değil de daha ziyade oryantalist tablolar üretmem bekleniyordu. Bana göre, sanat evrensel ve insan oğluna ait. İlk İstanbul Biyenali sırasında, eski bir hamamda bir havuz yaptırttım, köprüsüyle ve Ingres ve G)rome'un eserlerinin reproduksiyonlarının önünden akan sularla. Onların tablolarındaki oryantalist stili göbek dansı için çalınan Türk müziğiyle kombine ettim. Olayın bu büyülü tarafının yanısıra bir de şu mesajı vermeyi istemiştim: 'Ingres ve G)rome, burası benim hamamım.' Zira oryantalist olarak değerlendirilmeksizin bir 'Türk hamamı' boyamak bizim için nerdeyse artık imkansız hale geliyordu. O zamandan sonra remakes serime başladım: Delacroix, Manet, Van Gogh, Picasso, Balthus, David, Hopper, G)ricault. 1987'den beri de bunlara 'This Has Been Done Before" (Bu daha önce yapılmıştı) sloganını yazıyorum.' 1987, Bedri Baykam'ın meslek yaşamında önemli bir yer tutuyor. O dönemde 'The Box of Democracy'yi gerçekleştiriyor ve birden siyaset sanatının gerillası oluyor. Bir nevi oy kabini oluşturuyor. Kabinin dışı o dönemde Türkiye'deki demokrasinin sınırlarını temsil ediyor, iç kısmi ise yasakları, özgürlüğü, siyaset adamlarının karikatürlerini ve porno starlarının fotoğraflarını temsil ediyor. Ziyaretçiler, 'maymunların resim yapma hakkı' konusunda bir sandığa oy atabiliyorlar. Keza konu, sanatçının batılı olmayan ülkelerdeki sanatçıların haklarıyla ilgili arayışlarını ve isteklerini özetliyor. Sonuçta sandıktan yüzde 93 evet oyu çıkıyor. Sanatçının atıldığı bu macera, iktidarın bir kısmını aşırı sağın kontrol ettiği bir dönemde risk de arz ediyor: 'Tehlikenin bilincindeydim ama her şeyi durdurmak isteyecek kadar da değil. En kötü ihtimalle sergi yasaklanabilirdi. Zaten üç yıl kadar sonra İslamcılığın yükselmesiyle birlikte, Kemalist aydınlar hedef seçildi. Aralarından üstelik arkadaşlarım olan dördü, düşüncelerinden dolayı öldüler. Bizi birer birer ortadan kaldırarak, kararlılığımızı kıracaklarını, terörün Kemalizmin sonu olacağını düşünüyorlardı. Ama yanıldıklarını gördüler.' Bedri Baykam'ın bütün sergileri bir olay oluyor. Eserlerinde siyasi inançları, cinsel özgürlük, hoşgörü, cömertlik, tahrik ifade buluyor. Hür bir neo-fauve'un canlılığı içinde. O, soylu davalar için ünüyle ve multimedyayla oynayan bir fırça Atilla'sı. Zeytin yağına bulanmış kadınlar güresi, atının arayışındaki çılgın bir jokey, uyuyan bir prensesin rüyalarını hayal etme arayışı, insan psikolojisiyle ilgili araştırmalar, cinsellik v.s. İşte sanatçının tartışmalara yol açan ve kalabalıkları çeken temalarından birkaçı. Ve ola ki 'Bu daha önce yapılmadı mi?' diye kendi kendinize sorarsanız, Bedri Baykam size kesin bir dille şu cevabı verecektir: 'Sanat, cesaret etmek demektir. Tarihi yaratmak, tarihi hazmetmek demektir. Zeki insanları ve güzel kadınları etkilemek demektir. Mavi bir güneş bulmak demektir. Her gün Cumartesi günüymüş gibi yaşamak demektir. Bir günah keçisi olmak (tete de turc) demektir. Şeytanı aldatmak demektir. Resimle zehirlenmek demektir. Bir kızı soyar gibi bir resmi giydirmek demektir. Tatile gitmemeye karar vermek demektir. Reenkarnasyonu reddetmek demektir." Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 16:54

İLGİLİ HABERLER