''''Aşk''''a, ''''Kadın''''a ve ''''acı''''ya tutunmadan, sırtını güce dayamadan, bunlardan sağlayacağı prime tamah etmeden de yazıyla haşır neşir olunabileceğinin ender örneklerinden biri Mehmet Altan. Öyle ki Paris yıllarında Kanatlı Karınca ile başlayan yazı serüveni yeni yayınlanan 20. kitabı ''Bürokrasi mi Burjuvazi mi?'''' ile soluk soluğa devam ediyor. Onunla yıllardan beri medyada kendini var ettiği Avrupa Birliği, İkinci Cumhuriyet ve ekonomi-politika sahasının öteki çok konuşulan kavramlarını bir tarafa bırakıp, diğer Mehmet Altan''ı okurla tanıştırabilecek başka bir söyleşi yapmaya çalıştım. Türkiye insanını memleket meselelerinden daha ziyade ilgilendiren ve okuyucuyu her şartta cezbeden ''özel'' yanlarını açsın istedim. O yine bildik üslubuyla evirip çevirip meseleyi politikaya ve çağın zirvesini belirleyen kavramlara getirmeyi başardı. Aşk nedir sorusuna Mehmet Altan''ın cevabı şu oldu: ''''Aşk kendi kendinle bir ikinci şahıs üzerinden ilişki kurmandır. İçinizde birikmiş olan duygu potansiyelinin açığa çıkmasıdır. Aşk, kendini kaybetmektir. Aşkı derinleştiren ulaşabilmenin güçlüğüydü. Bugün ulaşabilme güçlüğü ortadan kalktığı zaman o duygusallık da ortadan kalkıyor.''''
İktisat zalim bir bilim mi?
Altan, içinde yaşadığımız hız çağının bizi sanal bir ortamda nefes alıp vermeye ittiğini de vurguluyor: '''' Hız çağı, insanlar sanal bir ortamda yaşıyor. İnsanlar kendi esas sorunlarını değil, aslında çok da meseleleri olmayan konuları konuşarak günü öldürüyorlar. Birbirine değmeden teflon tava gibi yaşıyorlar. Birbirlerine kapıları açık değil, birbirlerine değme, keşfetme, diğerinin içinde yolculuk yapma gibi bir arzu ve ihtiras yok. Birlikte zaman öldürme var ama birbirinde erime yok.''''
Altan''a iktisatın zalim bir bilim olduğunu ve insanları rakamsal bir veri olarak ele aldığını söylüyorum. Bu durumda ekonomi ile deneme yazarlığının birbiriyle çok örtüşemeyeceğini ima ederken O Kuantum''u öne sürüyor; ''''Çok entellektüel bir daldır iktisat, çünkü bir formasyondur. Akademisyenlik, bilim adamlığı, kavramsallaştırma ve bir sezgi üzerine inşa edilmiştir. Yazarlıkla buluştuğu ve ayrıştığı noktalar vardır. Yazarlıktaki fark insanoğlunun mantığın denetimi altına girmediği, sosyal baskıların sosyal kurallarla çakıştığı noktadaki isyankarlıktan edebiyat beslenir. Birisi kuralları oluştururken diğeri kurallarla çakışan kurallarla ilişkilerinde sıkıntı çeken insanı ifade eder. Bu geldiğimiz dünyada insanları yavaş yavaş akıl ve duygu olarak ikiye bölmekten kurtarma noktasına geldik. Kuantum''un esas olduğu dünyada artık bir önceki sanayi dönemi gibi insanları akıl ve ruh olarak ikiye bölme anlayışından kurtulacağız. Bu yüzden bence yazı ve ekonomi birbirini bütünler.'''' Yaşamını etkileyen önemli dönemler açısından babası Çetin Altan''ın TBMM''de linç edilmeye kalkışıldığı günleri şöyle hatırlıyor Mehmet Altan: ''''Bu olayın bir vahşet olduğunu düşündüm, babam için çok endişelendim. Benim düşünsel kahramanıma karşı yapılan hain bir saldırı olarak kabul ettim. Bugün geriye baktığımda Türkiye''nin yakın tarihinin en büyük yanlışlarından biri sol düşünceyi yok etmek, onun en popüler unsurlarında ve en etkin yayıcılarından birine Süleyman Demirel''in tertiplediği ve özrünü kabul etmesinin de güç olduğu bir büyük yanlıştı.''''
Yazarlık, ülkesiz şövalyelik
Dünyayı Doğu ve Batı diye ayırmaması Mehmet Altan''ı yaşadığı zamandan ve politikanın kirli sığ sularından arındırıyor. Popüler hayatın telaşından ve insafsız tüketiminden de sığınacağı alanı belirlemiş: Yazı. Şöyle tarif ediyor bu bağı: ''''Yazı yaşamı zengin yaşamanın iksiridir. Yazının kendi tılsımının peşinden gidiyorsanız o sizi ister istemez ülkesiz bir şövalye yapmaya doğru götürür. Bu mikroskobik bir görme aracıdır. Bunun içinde bilim bacağı da varsa, hipnozların, şartlanmaların, küçük açıların kaybolmasına yönelik bir sürecin parçası olarak yaşıyorsunuz.'''' O hem Paris''te hem İstanbul''da yaşıyor olmasını da ideal bir düzleme çekmiş: ''''Tüm kentlerin her birine dokunmuş bir dünyanın yanında tek bir kent dar kalır. Çünkü yaşamlar bütün kentler diye devam ediyor. Bazen bir kentte oturursunuz ama yaşamınız bütün dünyada örülmeye devam eder.''''
Peki Mehmet Altan böylesine ''saçaklı'' bir varoluş kavgasında nasıl oluyor da kendini kaybetmiyor? O soluk soluğa koşarken bir şeyler kaybettiği hissini de yaşamıyor mu? Onun cevabı: ''''O soluk soluğa görünen hal yaşamı istediği anlamda manalandıramamaktan gelen bir endişe.
Aristokrasinin olmadığı yerlerde bilim ve yazı zor. Yazıyla da büyük bir aşk yaşama olanağı beklenmeyen bir ülke burası. Yani top oynamak için sahayı düzeltmeye bir ömür geçiyor. O soluk soluğalık hem bir şekilde sahayı düzenleyelim, hem top oynama imkanımız olsun arzusundan kaynaklanıyor.'''' Kendini bu kadar meydana atmak Altan''ı savunmasızlaştırmıyor mu? Hayır. ''''Kırılganlık koruma duvarlarını yükseltiyor. O dünyanın, çok hoyrat olduğunu görünce savunma sistemlerini de güçlendiriyorsunuz.''''
On yıl önce, on yıl sonra...
Yazarın çok ilgi gören kitapları: Kanatlı Karınca, Nisan Yayınları 1985, Süperler ve Türkiye, AFA Yayınları 1986, Marks''tan Sevgilerle, Güneş Yayınları 1989, Darbelerin Ekonomisi, AFA Yayınları 1990, Matadorun Ölümü, Nisan Yayınları 1992, Kapitalizm Bu Köye Uğramadı, AFA Yayınları, 1994, Amerikan Rapsodisi, Can Yayınları, 2000, Esir Çocuklar Cehennemi, Birey Yayınları, 2001, Köylüler Ne Zaman Manşet Olur, Zaman Kitap, 200, Birinci Cumhuriyet Üzerine Notlar, Birey Yayınları, 2001, On Yıl Önce Bugün, İyiadam Yayınları, 2002, Kıbrıs Diye Bir Ada, Gündem Yayınları, 2003, Kırık Düşler Ülkesi, İyiadam Yayınları, 2003, Marksist Liberal, İthaki Yayınları, 2003, II. Cumhuriyet Demokrasi ve Özgürlükler, Birey Yayınları, 2004, Ertelenmiş Hayatları Geri Verin, Can Yayınları, 2004, Hiçbir Şey Değişmiyorsa, Can Yayınları, 2004, Bir Gecelik Aşklar Nereye Gider, Can Yayınları, 2004, Kırık Düşler Ülkesi, Can Yayınları, 2004, Bürokrasi mi, Burjuvazi mi? Liman Yayınları, 2004
(YENİ ŞAFAK)
Güncellenme Tarihi : 17.3.2016 10:56