Gündem
  • 5.12.2006 11:08

OYNADIĞI HER KARAKTERİ EFSANELEŞTİREN ADAM!..

Ne zaman aile meclisi toplansa, söz "Bizim oğlan büyüyünce ne olacak?"a gelse, her kafadan bir ses çıkar... Çok bildik bir sahnedir, kimi "doktor" der, kimi "mühendis". Bir tek Sabri Bey çıkar der ki, "İçinin sesini dinle oğlum, sen oyuncu olacaksın". Astsubay bir baba, tutup 8 yaşındaki oğluna iç sesini dinlemekten söz ederse, o çocuk da büyüyüp Uğur Yücel olur elbette...
8 Eylül 1957'de Kuzguncuk'ta dünyaya gelir Uğur Yücel. Kocaman, kalabalık bir evleri vardır, çok zenginler zanneder. Neden sonra öğrenir babasının içgüveyi olduğunu ve emekli olup bir ev alma hayalleri kurduğunu... Yemeklerde taklitler yaparak başlar oyunculuğa. Rumuyla, Ermenisiyle; camisiyle kilisesiyle, büyüklere saygıyı, küçüklere sevgiyi öğreten mahalle kültürüyle Uğur Yücel'i Uğur Yücel yapan yerdir Kuzguncuk.
Tam bir özgür Boğaz çocuğudur. Marko Paşa İlkokulu'nda başladığı eğitimine Beylerbeyi Ortaokulu ve Kadıköy Ticaret Lisesi'nde devam eder. Kuzguncuk Kültür Derneği'nde sahneye çıkar ilk kez, Aziz Nesin'in "Karşılama Meydanı" adlı öyküsünü oynar. Bir yandan müzik de girmiştir hayatına. Bateri çalan ağabeyinin etkisiyle evde tencere, tava, ses çıkaran ne varsa çalmaya başlar. 15 yaşında düğün salonlarına taşır bu merakını.

"Bu adamla başımız dertte"
İçinin sesi onu dosdoğru İstanbul Belediye Konservatuvarı'na götürür sonunda. Yıl 1974'tür. Daha ikinci gün Yıldız Kenter'in dersinde balık tutan adam olarak arkadaşlarını kırıp geçirir. Yıldız Hanım'ın yüzünde ise adeta bir "Bu adamla başımız dertte" ifadesi vardır. Okul hayatı boyunca hocasından gelen uyarılar onu umutsuzluğa sürüklese de, komplekssiz bir oyuncu olmasında Yıldız Kenter'in tavrının etkisi olduğunu söyler sonradan. Profesyonel olarak ilk rolünü de 1975 yılında Kenter Tiyatrosu'ndaki "Guguk Kuşu"nda oynar.
Baştan beri ödenekli bir tiyatroya girip oyunculuk yapmak en son hayalidir. Onun gönlünde kabare vardır. Okul arkadaşı Necati Bilgiç'le ikili olarak komedyenliğe başlarlar. Gençliğin o meşhur kimseleri beğenmeme haliyle Zeki - Metin'in alternatifi gibi görürler kendilerini.
Tam bu sırada Haldun Taner ve Ahmet Gülhan, Devekuşu Kabare'den ayrılıp Tef Kabare'yi kurar. 12 Eylül sonrasıdır, sokağa çıkma yasağı nedeniyle iş yapmayan bir gece kulübünü ucuza kiralarlar. Uğur Yücel ve Necati Bilgiç de onlara katılır. "Ustam" dediği Ahmet Gülhan'dan "sahne zamanlaması"nı öğrenir. Bir de komedinin yürek işi olduğunu...
Tef Kabare'nin saltanatı sokağa çıkma yasağı kalkana kadar sürer. Kirayı artıramazlar, dağılırlar. 1981 yılında "Hırçın Kız" piyesini hazırlamasına yardım ederek tanıştığı Derya Alabora ile 1983 yılında evlenir. Bir yıl sonra oğulları Can dünyaya gelir.

10 yıllık ayrılık...
1986 yılında, "Bin Yıl Önce, Bin Yıl Sonra" müzikalinde ileride müthiş bir ikili olacağı Şener Şen'le ilk kez karşı karşıya gelir. Şen, hep kol kanat gerer ona. Sahnede Urfalı bir türkücüyü oynaması Şener Şen'in fikridir örneğin. Bu sayede "Bir adam tanıdım, hayatım değişti" diyeceği Yavuz Turgul ona 1987'de hayatının rolünü hediye eder: Unutulmaz "Muhsin Bey"deki Urfalı türkücü adayı Ali Nazik olarak Altın Portakal alır o yıl. Bu, Türk izleyicisinin Uğur Yücel'i keşfettiği andır. "Vallahi ben Urfalı değilim" dediğinde "Aslını inkâr eden haramzade" diye azar işitir Urfalı 'hemşerilerinden'.
Bir yıl sonra Ertem Eğilmez'in "Arabesk"inde oynar ama ne filmi sever, ne de rolünü. Ve "yönetmen seçen oyuncu" olarak ünlü açıklamasını yapar: Bundan böyle sadece Yavuz Turgul'un filmlerinde oynayacaktır. Öyle de yapar, neredeyse 10 yıl sinemadan uzak kalır. Tek kişilik gösteriler, kabareler, Eski Yeşil müzik kulübü macerasıyla geçen 10 yıl. Yıllar sonra bir röportajında söyleyeceği gibi "Hayatın en pırıltılı olduğu zamanda kendine yapılacak zulüm değildir" bu. Seyirciye de tabii.

 
Ve muhteşem dönüş
1996'da Turgul'un "Eşkıya"sıyla muhteşem bir dönüş yapar. Ali Nazik için Urfa'da epey taban tepmiş bir oyuncu olarak bu kez Beyoğlu'nda kimsenin girmeye cesaret edemediği sokaklarda dolaşır. Ve kendiyle derdi bitmeyen biri olduğundan bu filmden sonra da oyunculuğu bırakacağını açıklar. "İkinci Bahar" dizisiyle kamera arkasına geçmiştir. Sıradan bir oyuncu olduğunu düşünmekte, yazarlıkta, yönetmenlikte yapacağı daha çok şey olduğuna inanmaktadır.
Ama bu kararından birkaç yıl içinde caymak zorunda kalır. 2000 yılında "Balalayka"da Kemal Sunal'ın rolünü oynamayı bir görev olarak kabul eden Uğur Yücel, yazıp yönettiği "Karanlıkta Koşanlar" dizisiyle beraber oyunculukla kavga etmekten de vazgeçer artık. Biri diğerine engel değildir, artık hayatının kalanını 'eğlenerek' geçirmeye niyetlidir. Yani yazarak, yöneterek, bazılarında oynayarak...

Dipte yaşayanlar iç cebinde durur!
2004, "Alacakaranlık"ın Komiser Tahir'i olarak bağırlara basılırken, ilk sinema filmi "Yazı Tura" ile de yönetmen olarak kabul gördüğü şahane bir yıl olur. Film, tam 11 dalda Altın Portakal alır.
Daha bunların rüzgârı dinmeden bu kez "Hırsız Polis" adıyla bir dizi çıkar karşımıza. Daha önemlisi, orada efsane olacak bir Aksak Nadir. Diziye adını veren hırsız ya da polis o değildir, ama dizi her daim Aksak'la anılır. Uğur Yücel için fazla araştırma gerektirmeyen bir roldür, "Kenarlarda, diplerde yaşayanları aramam, iç cebimde durur" der.
Beyazperdede de yine diplerde, kenarlarda dolaşıyor Yücel. Yazdığı, yönettiği ve oynadığı "Hayatımın Kadınısın"da iç burkan bir dünyanın çok iyi tanıdığı insanlarını anlatıyor. Bir de Tophaneli Tayfur oynuyor ki, Aksak'la ancak o yarışır işte. Karşısında, babasının "ağlarken çenesinin ucu titriyor, böyle başka bir oyuncu yok oğlum" dediği Türkân Şoray... Evladına küçücük yaşında "İçinin sesini dinle" demiş bir babaya, bugünü görememiş olsa da, bundan güzel teşekkür olur mu? ASU MARO Güncellenme Tarihi : 24.3.2016 23:45

İLGİLİ HABERLER