Gündem
  • 27.10.2004 02:01

"OYUN HÜZÜN OLMUŞTUR..."

İşte Hilmi Yavuz'un Zaman'daki yazısı:

Ölümünün 25. yıldönümünde Behçet Necatigil'i hatırlamak

Bu yıl, Behçet Necatigil'in ölümünün 25. yılı. 1979'da yakalandığı o amanvermez hastalık, Hoca'yı 63 yaşındayken, alıp götürdü bu Dünya'dan. ‘Hüthüt' şiirinde ‘oyun, hüzün olmuştur' diyordu;- doğruydu! O günden bu yana, ‘Dünya' denilen oyunun bir hüzün olduğunu, Necatigil'in dizelerinden öğrendik. Gerçekten de öyleydi;- ‘hüzün'dü oyunun kuralı ve Hoca, ‘oyun, hüzün olmuştur' derken, işte o bildik oyunun kuralını hatırlatıyordu bize....

Onun eski (ama, artık çok eski olan!) öğrencileri, bizler, bir araya geldiğimizde, sözün dönüp dolaşıp ve çoğu kez biz farkına varmadan, Necatigil'e geliyor olması, onun bizi eğitmeye, hâlâ, devam ediyor olmasındandır. Evet. öyledir, ben ve onun lise ya da eğitim enstitüsünde ‘rahle-i tedris'inden geçmiş öğrencileri. Hoca'yı sıklıkla hatırlıyorsak eğer, bundan dolayıdır. Büyük öğretmenler, gerçekte, ölümlerinden sonra öğrencilerini eğitmeye devam eden öğretmenlerdir.

Necatigil'in tuhaf bir karizması vardı;- buna belki de bir anti-karizma bile denebilir. Şiirinde nasıl sıradan-olan'ın, insanın temel varoluş meseleleriyle ilişkili olduğunu gösterdiyse, yaşamında da ‘herkes' gibiyken herkesten biri olmadığını gösterebilmişti Necatigil. Görünüşte evi, eşi, çocukları, dostları, onunla sıklıkla birlikte olamasalar bile öğrencileri olan ve akşamları evine çarşı pazar dolaşıp doldurduğu ‘taş veya kurşun' gibi ağır fileyi götüren ‘herkes' gibi biri... Ama, gerçeklikte, hayatın sıradanlığını bir 'insanlık durumu' olarak ‘yaşama azabı'nı dönüştürmüş ve bu ‘insanlık durumu'nu varoluşuyla somutlamıştı. Onu yakından tanıyanlar tanıklık edeceklerdir sanırım: Hoca'nın, en sıradan ve gündelik yapıp etmeleri bile, dikkatlice izlendiğinde, yaşamanın bir ‘azap' olduğunu hissettirecek, derinlikli imalar, işaretler taşırdı. Deyiş yerindeyse, varoluşu, bir alegori idi Behçet Necatigil'in: Birdenbire susması, ellerini kendine özgü jestlerle kullanışı, ansızın kalkıp gitmeleri, yan yana yürürken aniden hızlanıp önünüze geçmesi, hiç yoktan öfkelenmeleri... bu alegorinin gösteren'i olarak okunması gereken belirtileriydi. Hayatının her anında bu ‘azab'ı hissediyor olduğunu dışavuran, tedirgin bir kimlik... Karizması ya da anti karizması, varoluşunu bir alegoriye dönüştürmüş olmasından, her yapıp etmenin ardında, görünmeyen bu ‘azab'ı sadece hissediyor değil, ama hissettiriyor olmasından ileri geliyor olabilir miydi? Belki!

Edebiyat eleştirmeni Sabit Kemal Bayıldıran, Necatigil'in 1960'lı yılların ortalarında İstanbul Çapa Eğitim Enstitüsü'nden öğrencisi. Hoca'nın, Bayıldıran'ı Eğitim Enstitüsü'ndeki öteki öğrencilerinden daha farklı ve daha özel bir yere koyduğunun yakın tanığıyım. Bir yazısını birlikte (ve beğenerek) okuduğumuzda Necatigil'in, ‘Bayıldıran'a dikkat et'!' uyarısını unutmadım. Hoca, önemsediği kişiler konusundaki uyarılarını, daima ‘dikkat et!' biçiminde yapardı çünkü...

Sabit Kemal Bayıldıran, ‘Günümüz Şiiri Üzerine Yazılar' başlığıyla derlediği kitabına (Can Yayınları, 2004), modern Türk şiiri üzerine yazdığı pek çok incelikli ve kuşatıcı yazının yanısıra, ‘Necatigil'li Anılar'ını da almış. ‘Necatigil'li Anılar'ın, daha önce, Bursa Kültür Sanat Vakfı Yayını olan ‘İpek Şehrin Günlüğü'nde yayımlandığını, yazının sonundaki nottan öğreniyoruz. Bayıldıran yazısını şöyle bitiriyor:

‘Büyük hocalar, kişiyi değiştirebilenlerdir. Necatigil, roman delisi bir kişiyi [Bayıldıran'ı H.Y.] şiir delisi bir kişiye dönüştürmüştür. Bugün, iyi şiirle kötü şiiri birbirinden ayırabiliyorsam, bunu Necatigil'e borçluyum. [...] Yazılarımda hangi ideolojiden olursa olsun, iyi şiir yazmış kişiye sevgiyle yaklaşabilmişsem, şairin hangi kampta olduğuna değil de, yazdığı şiirin değerine bakmışsam, bunu Necatigil'e borçluyum. O, büyük bir şair olduğu kadar, büyük bir öğretmendi de...'

Hoca, ‘Bayıldıran'a dikkat et!' demekte ne kadar haklıymış...

Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 23:09

İLGİLİ HABERLER