
PATARA TÜRKİYE'Yİ BÖLER Mİ?
Cam kırığı gözlerindeki teklifsiz tebessümle ağzını açmadan konuşabilen bir kadın Gül Işın. Ama mesleğini tutkuyla anlatmaya başlayınca ince fiziğinin ele vermediği bir ağırlığa kavuşuyor, çevresinde mıknatıslı bir hakimiyet kuruyor sanki.
Işın, Akdeniz Üniversitesi'nde arkeoloji doçenti. Aynı üniversiteden Profesör Fahri Işık başkanlığında, 1989 yılında başlayan Patara kazısına 1991'den itibaren katılmış. Şimdilerde hem Patara'nın seramiklerini gün ışığına çıkarmaya çalışıyor hem de bu antik kenti güncel bilincimizin parçası yapma mücadelesi veriyor.
Likya'da "Soyların Başı"
Geçmişi Bronz Devri'ne uzanan Patara'yı bugüne taşıma sürecinin bilimsel ve fiziksel zorluklarını aşmakla bitmeyen bir mücadele bu. Tarih, bilim ve kültür adına sesini yükseltmeyi, bunlar kadar dünyadan da korkan dar bir milliyetçiliğin oklarına hedef olmak pahasına konuşmayı gerektiriyor.
Işın'ın yaptığı da bu. Konuşuyor; Patara'nın önemini ve bu kazıyı hedef seçen kampanyanın gülünçlüğünü anlatıyor.
Patara'nın adını ilk anan yazar Herodot. Kent, İÖ 14'üncü yüzyılda, Hitit döneminde kurulmuş.
Teke Yarımadası'nın yerli halkı olan ve sonradan Yunan halkları gelip yerleşinceye dek kendi yerli dilini konuşan kentlerin oluşturduğu Likya Birliği'nin kalbi burası. Tarihçi Strabo, Likya Birliği içinde 23 kent adı verse de, toplam 30 kadar kentin birliğe dahil olduğu tahmin ediliyor; en önemlileri Patara, Ksantos, Mira, Pınara, Tlos, Olimpos.
Patara, İÖ 545'teki Pers istilası sırasında Ksantos'un limanı haline geliyor ve teslim olmaktansa toplu intiharı seçen Ksantosluların aksine Pataralılar kentin kapılarını Büyük İskender'e açarak yıkımdan kurtuluyorlar.
Nispi temsilli demokrasi
Akdeniz ile Ege arasındaki deniz trafiğini denetleyen konumuyla Patara'nın önemi Helenistik dönemde artıyor. Titus Livius, Likya Birliği'nin ilk yıllarının tarihini yazarken "caput gentis" yani "soyların başı" diye söz ediyor Patara'dan.
Şimdi "Yeter, uçucu bir pazar yazısına niyetlenmişken bölük pörçük Anadolu tarihi okumaya niyetim yok" demeyin. Tarihe ucundan da olsa dalmamızın bir nedeni var.
Sözü "Türkiye'yi bölmek isteyen hainlerin planlarını Patara'dan başlatacağına" getirebilmek için girizgah yapıyorum. Bazılarının ciddi ciddi inanabildiği, bazı ciddi gazetelerimizin boy boy yazabildiği bu saçmasapan tezin arkasındaki korkuyu deşebilmek için bu girizgah şart.
Zira her şey beşinci ve dördüncü yüzyıllarda, Yunan kentleri birbiriyle sürekli dalaşırken barış içinde yaşayan ve nihayet İÖ 168'de demokratik ilkelere dayalı bağımsız bir birlik kuran Likyalıların başının altından çıkıyor.
Likya Birliği'ne dahil kentlerin, nüfuslarına göre Patara'daki ortak meclise farklı sayılarda temsilci gönderdikleri bir sistem oluşturuyorlar. Demokratik bir birlik düzenini, nispi temsil anlayışıyla tarihte belki de ilk kez başarıyla uyguluyorlar. "Lychiarch" adı verilen seçilmiş liderin askeri, siyasi, dini yetkileri kendisinde topladığı bir tür başkanlık rejimi bu.
Bak bak bak! Hiç olur mu? Sonra aradan 18 yüzyıl geçmez mi, geçenlerde Cumhuriyet gazetesinin yazdığı gibi "Patara üzerinden Türkiye'ye federatif yönetim biçimi empoze edilmek isteniyor" diye birilerinin paçası tutuşmaz mı?
Washington'da, Amerikan Türk Konseyi'nin yıllık toplantıları sırasında Patara kazısı üzerine büyüleyici bir sunuş yapan Gül Işın'la uzun sohbetimizde, "gülsek mi ağlasak mı" misali gidip gelip bu iddiaya takılıyoruz. Patara üzerinden Türkiye'yi bölmek isteyenler olduğuna inanmanın ardındaki toplumsal psikolojiyi çözmeye çalışırken bir ölçüde Amerikan karşıtlığı ile, asıl vahimi de, derin bir özgüven eksikliği ile yüzleşiyor insan. Kafanız karışıyorsa, yine Işın'ın yardımıyla tarihe uzanalım.
Anayasa ve "Ajan Solarz"
Efendim, bu toprakların bugünkü çocuklarının pek de öyle aşinası olmadığı Likya Birliği'ni Amerikalılar iyi biliyorlar. Zira anayasaları ilhamını biraz da bu birlikten almış. ABD'nin kurucu babalarından Alexander Hamilton ve James Madison, Amerikan Anayasası'nın felsefi temelini oluşturan "Federalist" üst başlıklı makaleler dizisinde birkaç kez Likya Birliği'ni "konfederasyon" adıyla anıp, kendilerine model seçtiklerini belirtiyorlar.
İşte ABD'li eski Kongre üyesi Stephen Solarz'a Patara'da kutlama yapma fikrini veren de bu. Türkiye dostu ve Türk devletinin Washington'daki lobiciliğini emanet edecek kadar güvendiği Solarz, Kalkan'daki evi ve tarihe tutkusu sayesinde Patara'yla ilgilenmeye başlamış. Derken, hem kazı çalışmasını desteklemek hem de ABD'den Türkiye'ye turizm için yeni bir bahane, ikili ilişkileri pekiştirmek için yeni bir kanal yaratmak umuduyla, "2007'de ABD Anayasası'nın 220'nci yılı kutlanırken Likya Birliği'nin başkentinde de bir tören yapsak" diye düşünmüş.
Bak bak bak! Sonra Kalkan ve Ata Mülkünü Koruma Derneği çıkmaz mı, "220'nci yıl kutlamalarının masum olmadığını düşünüyoruz" diye savcılığa başvurmaz mı?
Gül Işın'a soruyorum, "Nasıl bir tören olacak bu?" Öyle ya o törende birileri çıkıp "Federasyon fikri bu topraklardan doğdu" derse ne olur bizim halimiz? Anında bölünüvermez miyiz? Bana "okumak yerine işitseydiniz keşke" dedirten bir coşkuyla anlatıyor Işın:
Fazıl Say'ın "Patara"sı
"Kazıyı tanıtmanın bir yolu bu. Patara'daki antik meclis binası üzerindeki çalışmamızı bir ölçüde tamamlayınca, Türk ve Amerikalı parlamenterler bu binaya gelseler, bir tören yapıp dünyaya Patara'yı duyursalar fena mı? Bir de Fazıl Say'ın o büyüleyici Patara'sını orada çaldırabilsek!"
İyi de, ya Amerikalıların çıkıp "Haydi Türkiye de federatif olsun, başkenti Patara'ya taşısın, Kürtler ayrılsın, Pontus kurulsun, kendinize bir Lychiarch seçin" diyeceğinden korkanlar ne olacak?
Işın gülüyor; "Aslında antik dünyada federasyon kavramı bile yoktur. Likya Birliği'nin federasyon diye anılması Aydınlanmacıların, özellikle de Montesquieu'nün 18'inci yüzyılda yaptığı bir yakıştırma. Hem Likya Birliği'nde farklı etnik köken de yoktu."
"Zaten olsa ne olacak" der miyim hiç? Dinledikçe içime sular serpiliyor ama gel de bunu Patarafobik neo-ulusalcılara anlat!
(milliyet)
Güncellenme Tarihi : 25.3.2016 09:27