
DEVLETİN TİYATROSU OLUR MU?
M. NEDİM HAZAR'IN ZAMAN'DAKİ YAZISI:
Tiyatro ve devlet
Türk tiyatrosunda sergilenen son oyun belki çok kişinin ilgisini çekmiyor. Zira yıllardan beri devletin yönlendirmesi ve zorlamalarla bir yerlere vardırılmaya çalışılan bu sanat dalı -açıkça söylemek gerekirse- kimsenin çok da umurunda değil.
Bir avuç insan dışında kimsenin ilgilendiği yok Devlet Tiyatroları’yla. Durun, hemen peşin hükümle, ‘yazar hazırlık paslarıyla kaleye yaklaştı, şimdi kaleye şut çekecek’ psikozuna girmeyin!
Şu fakir, devletin bırakın sanat yapmasını, Kültür Bakanlığı’nın her yıl ulufe dağıtır gibi film projelerine yardım yapmasını bile hoş karşılamayanlardandır. Hele ki, tiyatro patronluğu yapması, sanatçıları devlet memuru statüsünde istihdam etmesi.
Şahsen böylesi bir durumun sanatı körelteceğini, atalete iteceğini düşünüyorum. Geçmişte faşist ve komünist yönetimler bunu denemiş ve geçici bir başarı elde etmişlerdir. Öyle olmasa bugün dünyanın bir kısmı faşizm, geri kalanı ise komünizm ile yönetilirdi. Musollini’nin ya da Lenin’in sanata verdiği önemi ve aktardığı mali bütçeyi kime verseniz, dünyayı istediği yöne çekebilirdi. Ancak öyle olmadı. Zira sanatın ruhunda devletin idaresi altında kalmak yoktur. Ters bir şeydir. Zaten bırakınız devletin tahtı dairesine girmeyi, belki karşısında konuşlanır. Var olanı eleştirir, daha iyisini, ilerisini salık verir.
Renkli bir kişilik olan Kültür (ve Turizm sanırım) Bakanı’nın yaptığı son atama ülkemizdeki trajikomik bir durumu da su yüzüne çıkardı. Malum bu tür tasarruflarda beğenmeyen hemen her kişi olayı rejim tartışmasına çevirir ve bildik ne kadar klişe argüman varsa ortaya döker. Görevden alınanlara bakılırsa, devlet de ülke de elden gitti-gitmektedir. Yok mudur bu ülkenin sahibi bir evlad-ı vatan?
Çarpıklık ve komedi burada başlıyor zaten. Hem milletin paralarıyla, devletin kadrosunda memur olmayı kabul edeceksin hem de milletin oylarıyla ülkeyi idare etmek için atadığı kişilerin tasarrufuna karşı çıkıp, posta koyacaksın! Yani patronu da takmayacaksın. Hem benden maaş al çalış, hem beni adam yerine koyma!
Oh ne âlâ!
Kızıyorlar, ağız dolusu galiz küfürler, hakaretler yağdırıyorlar; ama gerçek şu: Olmaz! Devletin sineması, tiyatrosu, müziği olmaz. Devlet sanat yapmaya kalkmaz, kalkmamalıdır. Eğer devlet sanatı çok seviyorsa, önünü açmalıdır. Sanatçıdan vergi almamalıdır, sanat eserini sansürlememelidir, zenginlere sanata yatırım yapmaları durumunda ekonomik kolaylıklar sağlamalıdır vesaire.
Yoksa Devlet Tiyatrosu diye bir kurum oluşturup, içine kadrolu, maaşlı eleman doldurursa, sadece ve sadece memurlardan oluşan bir güruh deruhte etmiş olur. Bu yeni bina, alet-edevat, ekipman ve teknik eleman demektir.
Halkın da ilgi göstermediği gerçektir. Bu gerçeği istediğimiz kadar gizlemeye çalışalım, görmezden gelemeyiz. Hoş, bugün Devlet Tiyatroları adına orta yere çıkıp, delikanlılık taslayan, devletin bakanına, ne bileyim yeni müdürüne posta koyan isimlere bakacak olursanız, hiçbiri tiyatrocu olduğundan dolayı değer kazanmış ya da bilinmiş şahıslar değildir. Çoğu, sinema ya da diziler vasıtasıyla kamuoyunca bilinmektedir. Devletten maaş alan bazı sanatçılar, tiyatro yapmak yerine bilmem hangi dizide rol kapmayı daha önemsemekte, akşam da Çiçek Bar’da ‘Gelecek yıl Kral Lear’da oynayacağım’ geyiğini cilalamaktadır.
Ortalıkta yürüyüp, alkışlarla protesto kaynatanları, mikrofonu ele geçirip, sanattan, düzeyden bahsedenleri şahsen hiç ciddiye almıyorum. Sanatın onuru devletin memuru olmayı sindirebiliyorsa, kimsenin itiraz etmeye hakkı yoktur.
Devletin tiyatrocuları onurlu da özel tiyatrolarda bin bir zorluk içinde günün diline, algısına göre iş yapmak için çırpınan, varını yoğunu riske eden sanatçılar ne oluyor? Hem devlet memuru olmayı kabul edeceksin, hem devletin senin üzerinde yapacağı tasarrufa posta koyup, ‘bana dokunma, maaşıma ilişme, işime karışma’ diyeceksin.
Güzel memleket bizimkisi, daha ne diyelim!
Güncellenme Tarihi : 25.3.2016 11:11